O vatandaş
sokakta gördüğü afişi çekip yolladığından beri şaşkınlık ve kaygı içindeyim.
Normalde hemen büyük tepki vermem, araştırır, soruşturur, konuşur ondan sonra
yazarım. Lakin bu kez farklı… Çünkü soru soracağım şahıslar büyük bir kibir
havuzunda, küçük dağları ben yarattım hastalığı pençesinde.
Bu yazı
konusunda ilk, daha sonra ikinci yazı gelecek. O “yanık kokulu” sergiyi gezip,
öyle yazacağım. Bu yazıda “9 Eylül” ve “yangınlar” çelişkisini aktarayım
size.
31 Mart yerel
seçimlerinden sonra CHP’li Cemil Tugay yeni “büyükşehir belediye
başkanı” seçildi İzmir’e. Farklı yoğurt yiyişinden midir yoksa iradesine fazla müdahale
edilmeye çalışılıyor, ondan mıdır bilemem 6 aydır başkanda da çalışanlarda da
huzur yok?
Cemil Tugay’ın
ilk atadığı “yeni kadrolar” genellikle kendi sosyal çevresinden, Karşıyaka
Belediyesi’nden ya da bazı siyasi üst akılların tavsiyeleriyle “sağdan soldan”
kim olduğu araştırılmadan, liyakat ve donanım sorgulanmadan muhtemeldir ki
“dayatılan” şahıslardan oluşuyor.
Ancak burada
kısa geçmeliyim ki, Cemil Tugay’ın “kadro tanzimi” ilkleri içermiyor,
son 20 yıldır zaten iktidarın sözlüklerden sildiği “liyakat ve donanım”
İzmir’de de CHP’li belediyelerce azdan çoğa doğru hep yaşandı. 31 Mart sonrası
ise zirve yaptı. Yani Sayın Tugay “ilk” değil bu yöntemde. Ancak bu dönem
“donanımsızlık” galiba baş kriter, bir yerlere “biat” öncelik.
Cemil Tugay’ın
ilk tercih ettiği atamalarda, İzmir kültür aleminin yakından tanıdığı Dr.
Nejat Yentürk ve gıda mühendisi Aybala Yentürk var. Yentürk çiftinin
başarılı “sergi” çalışmaları, Cemil Tugay’ın Karşıyaka’da Belediye Başkanlığı
yaptığı 2019 – 2024 arasında gerçekleşti. Kurtuluş ve Kuruluş yıllarının yıldönümü
olan 2022 ve 2023’te Karşıyaka’da açtıkları iki görsel ve obje sergileriyle,
koleksiyonerliklerine bir de sergicilik eklediler.
Açık
söylemeliyim ki bendeniz hem basında hem de yayınlarımda bu iki sergiyi hep
tekdirle andım. Çünkü Yentürk’ler, mümkün olduğunda İzmir kültür
tartışmalarının dışında kalıp, işleriyle ilgilenen insanlardı. Nejat Yentürk,
özellikle İzmir “sokak lezzetleri” tarihine özel ilgi gösterip başarısını,
konferans ve kitaplarda kanıtlamış bir araştırmacı.
Aybala Yentürk ise özellikle İzmir’de Halkapınar Şehitliği’ne kara gölge gibi
çöken, Türkerler Holding’in yıllardır bir türkü bitiremediği “Mahall
Bomonti” inşaatını, Aralık 2017’de Atlas Tarih Dergisi’ne ek kitapçık
yaparak tanıtan bir araştırmacı yazar.
İzmir’in yeni
“büyük” başkanı Tugay, bu çiftten de Büyükşehir ölçeğinde Apikam çatısı altında
sergi istemiş muhtemelen. Bu yüzden de Aybala Yentürk’ü Apikam’a, danışman
kılığında personel olarak yerleştirmiş, Nejat Beyi de bir şirkete yönetim
kurulu üyesi olarak monte etmiş. Ancak bir süre sonra koleksiyoner, gıda
mühendisi ve sergi küratörü Aybala Yentürk’ü, İzmir belediyesinin en büyük şirketi
İzelman’a “yönetim kurulu başkanı” olarak atadı. Yani Tugay ile Yentürk’ler
arasında mahşerlik bir birliktelik mevcut. Hatta Cemil Tugay’a her konu ve
alanda etki edecek kadar yakın olduklarını, onların aktardığı her bilgiye
Başkan Tugay’ın şüphesiz inandığını bizzat biliyorum.
İnanın
ilgilendiğim bu alan değil. Yukarıda da yazdığım gibi eski başkanların da bu
tip durumları hep oldu İzmir’de. Yentürk’ler belediye içindeki
“işbirlikçileriyle” estirdikleri rüzgârı, hatta yıllar önceye dayanan bazı
intikam hırslarıyla, bazı uzman personeli hızla sürdürdüklerini, sergi açmaktan
ziyade, belediye içinde “güç ikonları” olmaya çalıştıklarını size bir süre
sonra yazacağım. Çünkü bu konu benim “gurur meselem” halinde.
Biz gelelim 9
Eylül konusuna:
Söylemekten
imtina etmem, ben Yentürk çiftinin Karşıyaka’daki çabalarını bildiğimden, her
şeye rağmen Apikam’da da aynı ruhu devam ettireceklerine, aynı rüzgârı
estireceklerine inanmıştım. Unutmuşum Türkiye’de, “koltukların” karakterlere
“kibir” enjekte ettiğini.
Fakat bir basın
bülteniyle allak bullak oldum. Hele basın bülteni içindeki bazı satırlar beni
benden aldı, kaygım ve şüphelerim arttıkça arttı. Türk siyasetine 1950 sonrası
çöreklenen “enkaz edebiyatı” “devri sabık” yaratma hastalığı ne yazık ki
an itibariyle İzmir’de tüm belediyelerde açıktan veya örtülü yapılıyor. Hatta
CHP Genel Merkezi düzeyinde bile, kadroların tamamı bir önceki yönetimde yer
alsalar da durum değişmiyor, vefasızlık menfaat odaklı yaşlanıyor yaşatılıyor,
“doğru” ve” gerçekler” önemini yitiriyor.
“YANIK YURT”
DERKEN BEYLER?
“YANIK
YURT” Sergisi Apikam’da açılıyor. Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi
(APİKAM), İzmir tarihinin en önemli olaylarından birini, ‘YANIK YURT-Kurtuluş
Savaşı’nda İzmir ve Batı Anadolu Yangınları’ sergisiyle gündeme taşıyor. Millî
Mücadele’nin son günlerinde yaşanan İzmir ve Batı Anadolu yangınlarına
odaklanan sergi birçoğu ilk kez gün ışığına çıkan fotoğraf, film, belge ve
objelerden oluşuyor. YANIK YURT, 12 Eylül’de APİKAM Sergi Salonunda
ziyaretçilerle buluşacak.”
Serginin
sahibinin İzmir Büyükşehir Belediyesi olduğuna dikkat çekiyorum öncelikle. 9
Eylül rüzgarının esmesinin üzerinden 102 yıl geçmiş. Ama yıllar içinde o kadar
“boşaltılmış ki” 9 Eylül, artık günümüzde bazıları çıkıp “Her sene
her sene 9 Eylül tekrarı mı olacak yani?” ya da “Bu İzmirlilerin 9 Eylül
ve bayrak takıntısını anlayamıyorum” diyebilmektedir.
Bakın çok iyi
hatırlıyorum “her sene her sene 9 Eylül tekrarı mı olacak yani?” sözünü
söyleyen de bugün Apikam’da bulunuyor. “Bayrak takıntısını anlamıyorum”
diyense, onu getiren bir önceki Başkan Tunç Soyer tarafından geri
yollanmıştı.
“İzmir Yangını” önemli bir konu, yangının kimler tarafından çıkarıldığı, yangının
arkasındaki asıl azmettirenin kimler olduğu 102 yıldır netliğe kavuşmadı. Çünkü
işgalden kurtuluşa yazılan tarihin yarından fazlası “yazanın yapana” değil
“yeni nesi emperyalizme sadakatiyle” yazıldı, yayınlandı. Bu yüzden de
İzmir’de Apikam adlı kurumun bu konudaki faaliyetleri doğrudur. Ancak 9 Eylül
coşkusunun, işgalin her türlü baskı ve işkencesini yaşamış İzmirli Türklerin, 9
Eylül’e sahip çıkışlarını, Halkapınar şehitlerini, kör karanlıklarda dikilen ay
yıldızlı al bayrakların öykülerini anmadan, hatırlatmadan, tam da 9 Eylül
haftası hem de yangının çıktığı tarihten bir gün önce “12 Eylül’de”
üstelik de “yanık yurt” adıyla sergi açmanın anlam mantığını hayra
yormak mümkün değildir.
Eski “Punta’da”
açılacak klasik fotoğraf sergisinin ise bu şüpheli serginin yanında kıymet-i
harbiyesi olmadığını eksantrik afişinden anlıyorum zaten. Sergi küratör ve
koordinatörünün dünyaya bakışlarını bilmem, kibir yaklaşımları da umurumda olmaz.
Gerek Sayın
Başkan Cemil Tugay’ın gerekse bu serginin küratörleri ve genel koordinatörüne
iki çift lafım var Türkiye’nin son 20 yıllık siyasi süreciyle ilgili.
Bir millet
düşünün, iki yüzyıl öncesine kadar dünyanın en kudretli devletine sahip olsun,
iki yüz yıl boyunca da azdan çoğa artarak sömürge…
Emperyalizmin
açık sömürgesi. Zaferlerinden bile, masada vazgeçsin. Halkının derdine derman,
hastalığına deva değil de kendini sömürenlere daha çok sömürecekleri imkânları
sunsun.
Ve bir gün,
dıştan ve içten sömürenler “infaz” emri versin, ordularıyla saldırsınlar
ve tarihin en kirli, en iğrenç, en kahpe saldırılarını yapsınlar. Ama o hesaba
katmadıkları “inanç ve irade” bir yürekli evladının ayağa
kalkmasıyla dirilsin, “az zamanda büyük” adımlarla önce “kurtuluş”
sonra da yenden “kuruluş” gerçekleşsin.
Millet: Türk
Milleti, evladı da Mustafa Kemal Atatürk!
Kurtuluşun
tarihi 9 Eylül 1922.
“Kurtuluş”
dediğimiz zaman öylesine muazzam bir zamanki, 4 gün sonra emperyalistlerin
giderayak başlatacakları ve el altından satın aldıkları işbirlikçilerinin de
seyredecekleri yangın, 1922’de bile şehirde esen özgürlük havasını
karartamamış. Çünkü İngiliz aklıyla yangın çıkaranlar, çıkardıkları yangında
Türklerin de yok olacağını düşünmüşler ama olmamış. Onu İzmir’e has esen rüzgâr
engellemiş. Fakat ne hazindir ki 102 yıl sonra üstelik de “kurtarılan yurt”
için “yanık” yakıştırması yapılıp, düşmanın kaçarken yaktığı tüm bölge “9
Eylül” anlamının üzerine oturtulmaya çalışılmış.
Benim karşı
olduğum “zamanlama”!
Ben bu sergi
hiç olmasın, olmamalı demiyorum. Ama kurtuluş süreciyle
ilgili hala netlik sağlanamazken, yangının “öne çıkarılması” bana Yunan ve
İngiliz aklının tezahürü gibi geliyor. Adı da incitici, zamanlama da incitici… Sergi
hazırlayıcıları konuşmak, iletişim kurmak yerine “ben bilirim” kibriyle
kulaklarını herkese kapatmış olabilirler. Lakin ortadaki durum kendilerine
değil bizzat Başkanın siyasi ikbaline gölgedir.
Apikam
“yangını” öne çıkarırken “kurtuluş” günün de İzmir Valiliği ise bilgiye,
hatırlatmaya dayalı bir toplantı düzenleyecek ki, bu da manidar. Oktay
Gökdemir’li, Ayşe Üngör’lü Apikam’ı hatırlıyorum da coşkunun ve farkındalığın
öne çıktığı zamanlardı. Ama gariptir, bu sergiyi hazırlayanlar kendilerinden
önceki tüm zamanları “başarısız, sıradan, tekrar” gördüklerinden ve
yanlarında “tuttukları” hani şu “her sene her sene 9 Eylül olur mu”
diyenle birlikte
Biz
9 Eylül’ü sevgili Haluk Işık’ın dizeleriyle içselleştirdik, yangın kokusu
yerine askerilerin üzerlerine serpilen gül kokularıyla örtüştürdük:
“Sen 9 Eylül dersin iki kelime, ben onurlu bir
halk anlarım, rüzgarın çevirdiği sayfa anlarım, sen İzmir dersin iki hece, ben
saygıyla ayağa kalkarım.”
NOT
1: Serginin basın bülteninde çok acayip satırlar
var. Kim yazmış, hangi kaynağa bakmış bilemem. Ama bugünkü Apikam binası
“İtfaiye Merkezi” olarak yapıldı, “santral” olarak değil! Üstelik itfaiyenin
objeleri Aziz Kocaoğlu döneminde de Nejat Bey’in şimdi beğenmeyip, sağda solda
aşağıladığı sergilerde kullanıldı.
Not 2: Sergi 12 Eylül’de Apikam salonunda açılacak. Gidin mutlaka.
Çünkü sergiye değil manidar zamanlamaya kaşıyım. Sergiye ben de gidip iyice
inceleyeceğim. Sonra da bu yazının ikinci bölümünü yazacağım. Lakin kimseyle
iletişime de geçmeyeceğim. Çünkü “iletişime” geçeceğim şahıslarla görülecek bir
hesabım var.