Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Mayıs 2013 Salı

Sözde Değil Özde Çevreci


Kimse kusura bakmasın, iş dünyasında hele de İzmir’de maliyet hesabı yapmadan doğayı koruyan yok denecek kadar az. İşadamı dediğim grubu da sadece sanayicilerle sınırlamıyorum. İzmir’in geleceğini yer yer tehdit eden bir işadamı grubu da inşaat müteahhitleri çünkü.
Kabul etmemiz, ezber bozmamız gerekiyor. Çevreyi kirleten sanayicilerdir. Çünkü sanayi devriminin çıkışında insani hiçbir değer yoktu ki ağacın, denizin olsun. Yap fabrika, üret bir şeyler ama nehirler kirlensin, ormanlar yok olsun.
Çimento fabrikaları, santraller, her çeşit üretim ne yazık ki getirdiği nimet kadar yaşamsal külfete de yol açtı, doğa kirlendi, çevre felaketleri oldu.
Dünyada pek çok ülke sorunun farkına vardı ve “başlarım lan gelen paraya” diye haykırıp, iş dünyasının doymak bilmez hırsına da eyvallah etmeden kriterlerini koydu. Hiç gitmedim ama Almanya kadar çevre kriterlerine düşkün başka memleket yok diyorlar. Adamlar kentin ortasına çimento fabrikası, termik santral kurmuş da bacalarından sadece su buharı çıkarmış.
Ama bizde “çevrenin içine etmek” şan olmuş. İşte Yeşildere size… Yıllarca dericiler kirletti, devlet seyretti, belediyeler oynaştı ama sonuç ortada. Dericiler gitti ama pislikleri hala ortada. O bir zamanların “yeşil” ve “kurbağalı” deresi şimdi oldu “pislikdere”…
Ya Gediz?
Hala kirletiliyor ama gelin görün ki koca koca Valiler bakanlar falan zırt pırt toplantı düzenleyip “Gediz’i kurtaralım” nutukları atıyor. Biz de gülüyoruz ağlanacak halimize.
El alemim ülkesindeki çimento fabrikalarının bacalarından su buharı çıkar bizimkilerin çimento tozu. Naldöken olmuş “Tozdöken”! Çatılar, kiremitler, ağaçlar hepten beyaz gri arası… Ağaçlar her gün “yıkansa” bile gitmiyor o yeşili mahveden gri…
Çevre yok olurken öksüren yavrulara, kanser olan insanlara değinmeyeceğim bugün. Ben yazmaktan, konuşmaktan sıkılıyorum ama “muhataplarda” maşallah “üç maymun” modunda.
Nasıl oluyor da ecnebinin çimento bacasından “su buharı” çıkarken bizimkilerden “çimento tozu” çıkıyor? Soru bu! Cevap? Yok işte… Olan da “maliyete” dayanıyor ki, isyan edesim geliyor, senin maliyetine de parana da kârına da diye… Oysa “öte tarafa” kimse para götüremeyecek lakin “gök kubbede hoş sada bırakmanın” ne kadar paha biçilmez olduğunu anlayamıyoruz hala.
İşte size “gök kubbede hoş sada bırakacak” bir adam!
Hem de “iş” adamı!



Cem Bakioğlu.
Geçen hafta bazı gazetelerde küçücük bir haber vardı, dikkatinizi çekti mi bilmem?
“İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi‘ndeki (OSB) tesislerinde Bakioğlu Holding’e bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren Enternasyonal Gravür A.Ş., sektöründe benzersiz nitelikte bir yatırıma imza atarak Atıksu Arıtma Tesisi'ni devreye aldı. Artan sanayileşme ile birlikte özelikle birçok sektörü bünyesinde barındıran OSB'lerde üretilen atık sular, doğru yönetilmediği takdirde doğal kaynakları günden güne artan bir hızla kirletiyor. Buna karşılık 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, endüstriyel nitelikli atık suların OSB yönetiminin belirlemiş olduğu kriterler uyarınca arıtılması ve sonrasında Organize Sanayi Bölgesi kanalizasyonuna deşarj edilmesi gerekiyor.
Rotogravür silindir işleme sektöründe her alanda öncü faaliyetleriyle tanınan Enternasyonal Gravür A.Ş., kapasite artırım yatırımlarına paralel olarak eski arıtma sistemini kullanım dışı bıraktı ve 200 metre kare alana kurulu, 60 metre küp/gün kapasiteye sahip yeni arıtma sistemini devreye aldı.”
Ne diyorsunuz?
Cem Bey’in iştigal alanları çok riskli. İstese “maliyet hesabı” yapar, çevreyi, doğayı, geleceği falan  da “hesaba” katmaz, çatır çatır üretir ve kazanır. Çevrenin ve insanların canına da okusa, örnekleri çoktur, ne devlet ne medya bir şey demez, hatta şirket bütçesinden “reklam payı” ayırır, medyaya dağıtır, medya da “kirlettiği” halde onu “çevre dostu” ilan eder!
Bu işler böyle yürümüyor mu?
Ama Cem Bakioğlu Ege Orman Vakfı samimiyetiyle yaklaşıyor şirketlerinde de…
Ne diyeyim?
Bazıları gibi “reklam çevreciliği” ile “sözde” olmak var, Cem Bey gibi “özde çevreci” olmak var!
Haydi cevaplayın kim “hoş sada bırakacak” sizce “gök kubbede”?



1 Mayıs 2013 Çarşamba

TAŞERON VE BMC GÖLGESİNDE 1 MAYIS!


Bayram mayram değil yahu, kargalar güler “bayramlık” halimize. 1 Mayıs işçi bayramı diyorlar ama “işçi nasıldır” diye soran yok!
Bir kere Türkiye’de “taşeron köleliği” varken “1 Mayıs bayramdır” demek için utanma duygularından tamamen arınmış olması lazım insanın.
Aramızda dolanan o vicdansız, insafsız, Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz, insandan çekinmez “taşeron şirket patronları” varken ve bu patronlar her cins siyasetçiyle ister rakı kadehi ister ayran bardağı tokuştururken “Yaşasın 1 Mayıs” demek bile ayıptır!
Düşünebiliyor musunuz, 2013 Türkiye’sinde milyonlarca “taşeron” işçinin bırakın örgütlenme “iş güvenliği” hakkı bile yok. İşçinin, 11 ayın sonunda sıfırlanan, zaten çalıştığı şirkete çıktı girdi yapılan çalışma hakkıyla neyin özgürlüğü, neyin bayramı?
Bahanesi, gerekçesi ne olursa olsun “taşeron” sürdükçe ne AB çalışmalarına inanırım ne de ülke ekonomisinin iyiliğine. Taşeron işçinin ne izni var ne de maaş garantisi. Ardan yoksun bazı şirketlerin, alın terlerini sömürdüğü işçilerinin maaşlarını repo yaptıklarını duymayan mı var? Ortaçağdan beter şartlarla işe alınan insancıkların nasıl çalıştırıldıklarını adında “çalışma” olan bakanlık bilmiyor mu?
Belediyelerden kamu şirketlerine her geçen gün artan sayılarıyla “taşeron” gerçeği Türkiye’nin ayıbıdır, utancıdır. Ve bu utanca rağmen hangi siyasetçi “1 Mayıs kutlu” olsun derse “yuh” olsun kalıbına alayının!
Ya BMC?
İki bin dolayında çalışanıyla 13 aydır beş parasız ortada kalmışlıklarıyla uğraşıyorlar, kimin umurunda? Sendikalarının genel başkanları Konak Meydanı’nda esti gürledi ama ardı gelmedi işte! BMC’nin ne olduğu, ne kadar değerli olduğu falan umurumda değil, geçtiğimiz günlerde canını yitiren BMC işçisini hangi “medyacı” araştırdı acaba? İzmir gibi, güya demokrasi beşiğinde alın teriyle yıllarca İzmir’in yüz akı olmuş bu işçilerin “yalnız bırakılması” ne kadar uygarca ya da insani? Ya üç kuruşluk reklama kendini, ruhunu satan medya? “Kapkara” patronlarının Allah’tan korkmaz tavrıyla sürdürdüğü zulüm? Hani nerede İzmir’in sözde “kanaat” önderleri? Nerede dayanışma, paylaşma ve direniş? Bir kere şan olsun diye ziyaret eden vekillerin ve sıkılarak konuşan Binali bakanın tavırlarına ne demeli? Koskoca Türkiye bir “kara” adamı dize getiremedi ya, ne diyeyim?
Bugün 1 Mayıs, işçinin bayramı ya?
Meydan tartışması kadar yapılmadı “taşeron” ve “BMC” tartışması Türkiye’de…
Taksim diretilmesi kadar direnilmedi taşeron sisteme karşı!
Bugün “resmi tatil”…
Bugün 1 Mayıs iznindeyiz…
Haydi be, çıkın bakalım sokağa “izin” yapanlar kimler?
Her şeyimiz “çakma”…
Sonunda “1 Mayıs ruhunu da” çakmayla değiştirdik vesselam!



BARAJ HAVZASI’NDE YAPILAŞMA YASAK MI SERBEST Mİ?

Nasılsa millet yeterince gündemi takip etmiyor diye “Ali babanın çiftliğine döndü” İzmir. Sokaklar, caddeler, mahalleler, imar, temizlik, trafik, sağlık, eğitim, kültür, ulaşım hep Allah’a emanete döndü. Üstelik bir de EXPO mücadelemiz var ki evlere şenlik.
24 Nisan’da Yeni Asır’da manşetti o yapılaşma. Adamın biri çıkmış, Tahtalı Baraj havzasına “okul” yapaya sorunmuş. Hem de okul ha! Okulunda da öğrencilerine bunu öğretir artık! Gaziemir Belediyesi yetkilisi iki kelam etmiş, İZSU ilgileniyormuş falan. Ertesi günse aynı gazetede haber kibrit kutusu kadar yayınlandı ve bitti.
İnşaat ne oldu? Devam…
Peki, Tahtalı’da yapılaşma izni mi çıktı? Hayır!
Daha beter söylenti ise bu kaçak yapılaşmaya İZSU’nun su bağladığı yönünde ki Allah aklımı korusun!
Orada yapılaşma devam ededursun yeni söylentilerse akla ziyan boyutta. Güya “yeni okullar da” sıradaymış. Hatta kesilen cezalar da imeceyle ödeniyormuş.
Yeni Asır bu işin ucunu neden bıraktı bilemem. Ama ben sormaya devam edeceğim. Hem buradan hem de Kanal 35 TV’dan. İzmir’i “babasının çiftliğine” çevirenlere de bir sorum var?
Muhteremler sizin “yatacak” yeriniz gerçekten olacak mı?


NALDÖKEN’E DAİR!

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile CHP Milletvekili Musa Çam arasında geçen ve içinde “Naldöken de” olan atışmayı yazdım, okudunuz. Binali Bey’den “dolaylı” ve bende hayal kırıklığı yaratan bir dönüş oldu. Binali Bey’in İzmir ile ilgili anlayışını şekilleyen danışmanlarını gözden geçirmesini tavsiye ediyorum! CHP Milletvekili Musa Çam’a da teşekkür ediyorum. Naldöken gerçeğini yakında “başka türlü” yazacağım. O çimento fabrikasının da çıkıp “yiğitçe” açıklama yapmasını bekliyorum. Öyle “kanki” gazetelere “biz çevreciyiz” mesajlarını ne ben ne de Naldöken halkı yemiyor!







İÇİME SİNMİYOR, RAHAT DEĞİLİM!

  Bir ay sonra bugün “her şey bitmiş” olacak… Kim “Cumhurbaşkanı” kimler “milletvekili” öğreneceğiz. 14 Mayıs Pazar günü de umarım “demokr...