Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Eylül 2024 Cumartesi

9 EYLÜL’DE “YANIK KOKUSU” OLMAZ! (1)


 

O vatandaş sokakta gördüğü afişi çekip yolladığından beri şaşkınlık ve kaygı içindeyim. Normalde hemen büyük tepki vermem, araştırır, soruşturur, konuşur ondan sonra yazarım. Lakin bu kez farklı… Çünkü soru soracağım şahıslar büyük bir kibir havuzunda, küçük dağları ben yarattım hastalığı pençesinde.

Bu yazı konusunda ilk, daha sonra ikinci yazı gelecek. O “yanık kokulu” sergiyi gezip, öyle yazacağım. Bu yazıda “9 Eylül” ve “yangınlar” çelişkisini aktarayım size.  

31 Mart yerel seçimlerinden sonra CHP’li Cemil Tugay yeni “büyükşehir belediye başkanı” seçildi İzmir’e. Farklı yoğurt yiyişinden midir yoksa iradesine fazla müdahale edilmeye çalışılıyor, ondan mıdır bilemem 6 aydır başkanda da çalışanlarda da huzur yok?

Cemil Tugay’ın ilk atadığı “yeni kadrolar” genellikle kendi sosyal çevresinden, Karşıyaka Belediyesi’nden ya da bazı siyasi üst akılların tavsiyeleriyle “sağdan soldan” kim olduğu araştırılmadan, liyakat ve donanım sorgulanmadan muhtemeldir ki “dayatılan” şahıslardan oluşuyor.

Ancak burada kısa geçmeliyim ki, Cemil Tugay’ın “kadro tanzimi” ilkleri içermiyor, son 20 yıldır zaten iktidarın sözlüklerden sildiği “liyakat ve donanım” İzmir’de de CHP’li belediyelerce azdan çoğa doğru hep yaşandı. 31 Mart sonrası ise zirve yaptı. Yani Sayın Tugay “ilk” değil bu yöntemde. Ancak bu dönem “donanımsızlık” galiba baş kriter, bir yerlere “biat” öncelik.

Cemil Tugay’ın ilk tercih ettiği atamalarda, İzmir kültür aleminin yakından tanıdığı Dr. Nejat Yentürk ve gıda mühendisi Aybala Yentürk var. Yentürk çiftinin başarılı “sergi” çalışmaları, Cemil Tugay’ın Karşıyaka’da Belediye Başkanlığı yaptığı 2019 – 2024 arasında gerçekleşti. Kurtuluş ve Kuruluş yıllarının yıldönümü olan 2022 ve 2023’te Karşıyaka’da açtıkları iki görsel ve obje sergileriyle, koleksiyonerliklerine bir de sergicilik eklediler.

Açık söylemeliyim ki bendeniz hem basında hem de yayınlarımda bu iki sergiyi hep tekdirle andım. Çünkü Yentürk’ler, mümkün olduğunda İzmir kültür tartışmalarının dışında kalıp, işleriyle ilgilenen insanlardı. Nejat Yentürk, özellikle İzmir “sokak lezzetleri” tarihine özel ilgi gösterip başarısını, konferans ve kitaplarda kanıtlamış bir araştırmacı.

Aybala Yentürk ise özellikle İzmir’de Halkapınar Şehitliği’ne kara gölge gibi çöken, Türkerler Holding’in yıllardır bir türkü bitiremediği “Mahall Bomonti” inşaatını, Aralık 2017’de Atlas Tarih Dergisi’ne ek kitapçık yaparak tanıtan bir araştırmacı yazar.  

İzmir’in yeni “büyük” başkanı Tugay, bu çiftten de Büyükşehir ölçeğinde Apikam çatısı altında sergi istemiş muhtemelen. Bu yüzden de Aybala Yentürk’ü Apikam’a, danışman kılığında personel olarak yerleştirmiş, Nejat Beyi de bir şirkete yönetim kurulu üyesi olarak monte etmiş. Ancak bir süre sonra koleksiyoner, gıda mühendisi ve sergi küratörü Aybala Yentürk’ü, İzmir belediyesinin en büyük şirketi İzelman’a “yönetim kurulu başkanı” olarak atadı. Yani Tugay ile Yentürk’ler arasında mahşerlik bir birliktelik mevcut. Hatta Cemil Tugay’a her konu ve alanda etki edecek kadar yakın olduklarını, onların aktardığı her bilgiye Başkan Tugay’ın şüphesiz inandığını bizzat biliyorum.

İnanın ilgilendiğim bu alan değil. Yukarıda da yazdığım gibi eski başkanların da bu tip durumları hep oldu İzmir’de. Yentürk’ler belediye içindeki “işbirlikçileriyle” estirdikleri rüzgârı, hatta yıllar önceye dayanan bazı intikam hırslarıyla, bazı uzman personeli hızla sürdürdüklerini, sergi açmaktan ziyade, belediye içinde “güç ikonları” olmaya çalıştıklarını size bir süre sonra yazacağım. Çünkü bu konu benim “gurur meselem” halinde.

Biz gelelim 9 Eylül konusuna:

Söylemekten imtina etmem, ben Yentürk çiftinin Karşıyaka’daki çabalarını bildiğimden, her şeye rağmen Apikam’da da aynı ruhu devam ettireceklerine, aynı rüzgârı estireceklerine inanmıştım. Unutmuşum Türkiye’de, “koltukların” karakterlere “kibir” enjekte ettiğini.

Fakat bir basın bülteniyle allak bullak oldum. Hele basın bülteni içindeki bazı satırlar beni benden aldı, kaygım ve şüphelerim arttıkça arttı. Türk siyasetine 1950 sonrası çöreklenen “enkaz edebiyatı” “devri sabık” yaratma hastalığı ne yazık ki an itibariyle İzmir’de tüm belediyelerde açıktan veya örtülü yapılıyor. Hatta CHP Genel Merkezi düzeyinde bile, kadroların tamamı bir önceki yönetimde yer alsalar da durum değişmiyor, vefasızlık menfaat odaklı yaşlanıyor yaşatılıyor, “doğru” ve” gerçekler” önemini yitiriyor.

“YANIK YURT” DERKEN BEYLER?

“YANIK YURT” Sergisi Apikam’da açılıyor. Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM), İzmir tarihinin en önemli olaylarından birini, ‘YANIK YURT-Kurtuluş Savaşı’nda İzmir ve Batı Anadolu Yangınları’ sergisiyle gündeme taşıyor. Millî Mücadele’nin son günlerinde yaşanan İzmir ve Batı Anadolu yangınlarına odaklanan sergi birçoğu ilk kez gün ışığına çıkan fotoğraf, film, belge ve objelerden oluşuyor. YANIK YURT, 12 Eylül’de APİKAM Sergi Salonunda ziyaretçilerle buluşacak.”

Serginin sahibinin İzmir Büyükşehir Belediyesi olduğuna dikkat çekiyorum öncelikle. 9 Eylül rüzgarının esmesinin üzerinden 102 yıl geçmiş. Ama yıllar içinde o kadar “boşaltılmış ki” 9 Eylül, artık günümüzde bazıları çıkıp “Her sene her sene 9 Eylül tekrarı mı olacak yani?” ya da “Bu İzmirlilerin 9 Eylül ve bayrak takıntısını anlayamıyorum” diyebilmektedir.

Bakın çok iyi hatırlıyorum “her sene her sene 9 Eylül tekrarı mı olacak yani?” sözünü söyleyen de bugün Apikam’da bulunuyor. “Bayrak takıntısını anlamıyorum” diyense, onu getiren bir önceki Başkan Tunç Soyer tarafından geri yollanmıştı.

“İzmir Yangını” önemli bir konu, yangının kimler tarafından çıkarıldığı, yangının arkasındaki asıl azmettirenin kimler olduğu 102 yıldır netliğe kavuşmadı. Çünkü işgalden kurtuluşa yazılan tarihin yarından fazlası “yazanın yapana” değil “yeni nesi emperyalizme sadakatiyle” yazıldı, yayınlandı. Bu yüzden de İzmir’de Apikam adlı kurumun bu konudaki faaliyetleri doğrudur. Ancak 9 Eylül coşkusunun, işgalin her türlü baskı ve işkencesini yaşamış İzmirli Türklerin, 9 Eylül’e sahip çıkışlarını, Halkapınar şehitlerini, kör karanlıklarda dikilen ay yıldızlı al bayrakların öykülerini anmadan, hatırlatmadan, tam da 9 Eylül haftası hem de yangının çıktığı tarihten bir gün önce “12 Eylül’de” üstelik de “yanık yurt” adıyla sergi açmanın anlam mantığını hayra yormak mümkün değildir.

Eski “Punta’da” açılacak klasik fotoğraf sergisinin ise bu şüpheli serginin yanında kıymet-i harbiyesi olmadığını eksantrik afişinden anlıyorum zaten. Sergi küratör ve koordinatörünün dünyaya bakışlarını bilmem, kibir yaklaşımları da umurumda olmaz.

Gerek Sayın Başkan Cemil Tugay’ın gerekse bu serginin küratörleri ve genel koordinatörüne iki çift lafım var Türkiye’nin son 20 yıllık siyasi süreciyle ilgili.

Bir millet düşünün, iki yüzyıl öncesine kadar dünyanın en kudretli devletine sahip olsun, iki yüz yıl boyunca da azdan çoğa artarak sömürge…

Emperyalizmin açık sömürgesi. Zaferlerinden bile, masada vazgeçsin. Halkının derdine derman, hastalığına deva değil de kendini sömürenlere daha çok sömürecekleri imkânları sunsun.

Ve bir gün, dıştan ve içten sömürenler “infaz” emri versin, ordularıyla saldırsınlar ve tarihin en kirli, en iğrenç, en kahpe saldırılarını yapsınlar. Ama o hesaba katmadıkları “inanç ve irade” bir yürekli evladının ayağa kalkmasıyla dirilsin, “az zamanda büyük” adımlarla önce “kurtuluş” sonra da yenden “kuruluş” gerçekleşsin.

Millet: Türk Milleti, evladı da Mustafa Kemal Atatürk!

Kurtuluşun tarihi 9 Eylül 1922.

Kurtuluş” dediğimiz zaman öylesine muazzam bir zamanki, 4 gün sonra emperyalistlerin giderayak başlatacakları ve el altından satın aldıkları işbirlikçilerinin de seyredecekleri yangın, 1922’de bile şehirde esen özgürlük havasını karartamamış. Çünkü İngiliz aklıyla yangın çıkaranlar, çıkardıkları yangında Türklerin de yok olacağını düşünmüşler ama olmamış. Onu İzmir’e has esen rüzgâr engellemiş. Fakat ne hazindir ki 102 yıl sonra üstelik de “kurtarılan yurt” için “yanık” yakıştırması yapılıp, düşmanın kaçarken yaktığı tüm bölge “9 Eylül” anlamının üzerine oturtulmaya çalışılmış.

Benim karşı olduğum “zamanlama”! 

Ben bu sergi hiç olmasın, olmamalı demiyorum. Ama kurtuluş süreciyle ilgili hala netlik sağlanamazken, yangının “öne çıkarılması” bana Yunan ve İngiliz aklının tezahürü gibi geliyor. Adı da incitici, zamanlama da incitici… Sergi hazırlayıcıları konuşmak, iletişim kurmak yerine “ben bilirim” kibriyle kulaklarını herkese kapatmış olabilirler. Lakin ortadaki durum kendilerine değil bizzat Başkanın siyasi ikbaline gölgedir.

Apikam “yangını” öne çıkarırken “kurtuluş” günün de İzmir Valiliği ise bilgiye, hatırlatmaya dayalı bir toplantı düzenleyecek ki, bu da manidar. Oktay Gökdemir’li, Ayşe Üngör’lü Apikam’ı hatırlıyorum da coşkunun ve farkındalığın öne çıktığı zamanlardı. Ama gariptir, bu sergiyi hazırlayanlar kendilerinden önceki tüm zamanları “başarısız, sıradan, tekrar” gördüklerinden ve yanlarında “tuttukları” hani şu “her sene her sene 9 Eylül olur mu” diyenle birlikte

Biz 9 Eylül’ü sevgili Haluk Işık’ın dizeleriyle içselleştirdik, yangın kokusu yerine askerilerin üzerlerine serpilen gül kokularıyla örtüştürdük:

 “Sen 9 Eylül dersin iki kelime, ben onurlu bir halk anlarım, rüzgarın çevirdiği sayfa anlarım, sen İzmir dersin iki hece, ben saygıyla ayağa kalkarım.”

 

NOT 1: Serginin basın bülteninde çok acayip satırlar var. Kim yazmış, hangi kaynağa bakmış bilemem. Ama bugünkü Apikam binası “İtfaiye Merkezi” olarak yapıldı, “santral” olarak değil! Üstelik itfaiyenin objeleri Aziz Kocaoğlu döneminde de Nejat Bey’in şimdi beğenmeyip, sağda solda aşağıladığı sergilerde kullanıldı.

Not 2: Sergi 12 Eylül’de Apikam salonunda açılacak. Gidin mutlaka. Çünkü sergiye değil manidar zamanlamaya kaşıyım. Sergiye ben de gidip iyice inceleyeceğim. Sonra da bu yazının ikinci bölümünü yazacağım. Lakin kimseyle iletişime de geçmeyeceğim. Çünkü “iletişime” geçeceğim şahıslarla görülecek bir hesabım var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BUGÜN 12 EYLÜL VE AMACA ULAŞTI EMPERYALİZM YA CHP?

1980'in 12 Eylül'ü #AtatürkCumhuriyeti'ne karşı yapılmış darbeydi ve başarıldı ne yazık ki! Bugün 12 Eylül önces...