İzmir’in Zafer Günlerinde “Deniz Banyosu” Maskaralığı
30 Ağustos ile 9 Eylül arasındaki o kutsal zaman dilimi, bu şehrin damarlarına işlemiş iki büyük kavganın, iki büyük hatıranın zamanıdır:
Biri emperyalizme karşı verilen kurtuluş mücadelesi, diğeri Cumhuriyet’in
İzmir’e armağan ettiği yeniden doğuştur. Yani bu günler, hatıra defterine
yazılacak günler değil; şehrin ruhunu yeniden uyandıracak günlerdir.
Ama CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi çıkıyor, “eski deniz banyoları sergisi” açıyor. Hem de Cumhuriyet kazanımlarının organize şekilde yok edildiği, Atatürk'ün gerçek karşılığının tarihten silinmek istendiği, emperyalizmin yine aynı oyunlarla yurdun ormanlarını, dağlarını, sularını ele geçirmeye başladığı, zeytin ağaçlarının yok edildiği, bir limonun 30 lira olduğu bu zamanda! Ve güya CHP bu durumdan rahatsız. Gel de inan!
30 Ağustos’un, 9 Eylül’ün
gölgesine deniz mayoları, nostaljik plaj şemsiyeleri mi düşmeli? Zafer günleri,
Cumhuriyet’in doğum sancıları, şehrin işgalden kurtuluşu, İzmir’in ateşten
yeniden çıkışı… Bütün bunların yanına bir de “deniz banyosu” eğlencesi mi
konduracağız?
Hafifliğin Yeni Adı: Kültürel Maketçilik
Bu sergi, İzmir’in tarihine değil; İzmir’in tarihini
hafifletmeye hizmet ediyor. Zafer günlerini kültürel maketlerle, nostaljiyle,
yüzeysel “tatlı anılarla” geçiştiren bir zihniyet, aslında kentin hafızasını
törpülüyor. Deniz banyosu nostaljisiyle zafer günlerini aynı terazide tartmak,
tarihi karikatürleştirmektir.
30 Ağustos ile 9 Eylül, bir şehrin değil, bir milletin ayağa kalkışıdır. Bunları hafifletmek, “festival” ve “nostaljik sergiyle” renklendirmek, İzmir’in kimliğine yapılabilecek en büyük haksızlıktır. İzmir’in çocuklarına ve gençlerine verilmesi gereken şey, zaferin ruhu, mücadelenin bilinci ve Cumhuriyet’in kazanımlarıdır. Onun yerine eski mayo mankenleri, plaj fotoğrafları ve süslenmiş sergiler sunmak…
Deniz banyosu sergisi belki yaz tatilinde bir akşam eğlencesinin malzemesidir ama 30 Ağustos – 9 Eylül hattında İzmir’in hafızasına yakışmaz, yakışmadı. Zafer günlerinde İzmir’in önüne çıkarılacak şey, “geçmişin hafif eğlenceleri” değil, “geleceğin ağır sorumluluklarıdır”. İzmir’e yakışan, deniz banyosu maskaralıkları değil; Cumhuriyet’in vitrinine yakışan bir ciddiyet, bir vakar ve bir direniş ruhudur.
İzmir’in Kimliğini Kapatıp, Mutfak Müzesi Açan Zihniyet
Bir şehrin belleğini kapatmak, yalnızca bir kapıyı
kilitlemek değildir; o şehrin ruhunu, hafızasını ve direnişini de susturmaktır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 100. Yıl Kurtuluş Anı Evi’ni kapatması, bu
şehrin Cumhuriyetle kurduğu bağı silmeye dönük bir kültürel intihardır.
Yetmedi; Türkiye Cumhuriyeti’nin milli ekonomi vitrini olan İzmir Fuarı’na
“mutfak müzesi” açmakla övünüyorlar.
Soruyorum: İzmir Fuarı, “yemek kültürü” vitrini midir, yoksa Cumhuriyet’in üretim ve kalkınma iradesinin sahnesi mi?
Kurtuluşu Kapatanlar, Mutfak Açanlar
Medyaya yansıyan haberlere göre, Anı Evi’nin kapatılması "tasarruf" gerekçeleriyle açıklanmıştı. Ama nedense aynı belediye, İzmir Fuarı’nda
milyonlar harcayarak “mutfak müzesi” kurabiliyor. Burası, halkın alın teriyle
kazanılmış zaferlerin şehri İzmir.
9 Eylül’de düşmanı denize döken, 100 yıl sonra da anısını
ayakta tutmak için Anı Evi açan İzmir.
Şimdi o kapı kapalı, yerine çatal-bıçak sergisi açılıyor.
Fuar, Mustafa Kemal’in vizyonuyla kurulmuş bir “milli ekonomi vitrini” idi. Fabrikalar ürünlerini tanıtır, tarımın bereketi sergilenir, bilim, sanat, teknoloji burada buluşurdu.
Bugün ise İzmir Fuarı’na bakın: bir tarafta sahne eğlenceleri, öte tarafta “mutfak müzesi.” Bu vizyon daralması değil midir? Bu, İzmir’i hafife almak değil midir?
Kurtuluş Anı Evi’nin kapatılması ile mutfak müzesi açılması,
aslında aynı zihniyetin iki yüzüdür: Tarihi unuttur, hafızayı sil, yerine
eğlencelik ve turistik malzeme koy. İzmir’in kimliği, sofraya indirgeniyor.
Zaferin hatırası mutfak şovlarıyla gölgeleniyor.
Sayın Tugay her fırsatta "AK Parti'ye geçiş" söylentilerini yalanlayıp duruyor. Ama yaptıkları tamamen AK Parti'nin "hedeflediği" Türkiye!
AK Parti nasıl ülkeyi ithalata muhtaç edip, yerli üretimi her alanda yok ettiyse, Cemil Tugay ve takımı da Fuar'ı "festival ve şenlik" kültür ve kimliği de "mutfak" ile "hamam suyuna" entegre etmeye çalışıyor.
Bugün medyada çıkan haberlerde bu tercihlere “yeni vizyon” deniliyor. Oysa bu vizyon değil, İzmir’in kültürel gerilemesidir. Vizyon; tarihi kapatmak, mutfağı açmak değil, tarihi yaşatmak ve geleceğe üretimle yürümektir.
İzmir’in Kurtuluş Anı Evi kapatılıp yerine “mutfak müzesi” açılıyorsa, mesele yalnızca bir müze meselesi değildir. Bu, İzmir’in Cumhuriyetle kurduğu bağın budanması, milli hafızanın mutfak raflarına kaldırılmasıdır. İzmir Fuarı festival değildir, yemek programı hiç değildir. O, Cumhuriyet’in vitrinidir.
NOT: Gelecek yazı Bay Başkan'ın "melek mi" yoksa "şeytan mı" oluşu, yoksa kendisi bir "cin mi"?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder