İnanılmaz bir süreç yaşıyoruz da kaç “sayın” farkında, bilmiyorum. Türlü tehlikeler kapımıza dayandı, ama ne yazık ki bu kez “Rahmetullah Çelebi” gibi, Hasan Tahsin Recep gibi yüreği ve beyni özgürler yok gibi. Lakin ortalık “İngiliz muhiplerinden” geçilmiyor. Bazıları bilerek bazıları da dost, arkadaş, tanıdık ihanetlerinden habersiz, bunların gazına gelerek kendilerini kandırıyorlar ve İzmir’i de uçuruma sürüklüyorlar cahilce.
Okuduklarım, duyduklarım bana oldum olası “eksik” geldi. Değer verdiğim uzmanlara sorduğumda ise sorularım yanıtsız kaldı. Acaba gerçekten düşündük mü Hukuk-u Beşer Gazetesi sahibi Hasan Tahsin Recep Beyin, bile isteye neden “ölüme” gittiğini? Bana onun ölüme gidişi hep şüpheli geliyor. Zira girişiminin ciddi ciddi “intihar eylemi” olduğu aşikâr değil mi? Acaba o büyük öfkesinin altında “başka şeyler de” olabilir mi? Mesela “Maşatlık Mitingi” onun “ölüme gidiş” kararını verdiği olay olabilir mi? Bunun genç ve dürüst tarihçiler tarafından araştırılmasında yarar var.
Bugün konum bu değil,
anlatmamın nedeni, İzmir’in “değiştirile değiştirile” kimliksiz yok olmaya
doğru hızlanarak gittiğini anlatmak.
İzmir’in işgal dönemi de kurtuluş ve yangından sonraki süreci de oldukça fazla “boşluklarla” dolu. İşgalin acısını yaşayan İzmirli Türkler’in kurtuluştan bir süre sonra yok sayılmaya başlaması, ileride “arka mahalle” gerçeğini yarattı. Bugün İzmir’de seçilmişler ve atanmışlar anlamasalar da çok ciddi bir “kıyı çeper” ayrımı var.
Bu girişi yaptıktan sonra gelelim bugüne…
Açık söylemeliyim ki Eylül 2024 itibariyle İzmir, İzmir hassasiyetleri
ve kimliği gereğince yönetilmiyor, anlaşılmıyor ve hissedilmiyor. Büyük oranda
İzmir dışı kimliklerle iş birliği içinde menfaatçi muhterislerin köşe başlarına
egemen olduğunu görebiliyoruz. Sermayeden medyaya, yerel yönetimlerden
milletvekillerine, İzmir “İzmir” olarak haykıramıyor, söylem geliştiremiyor,
kimliği bunalımla dolu bir şehir görünümünde.
İnanın bana şu anda Valilikte, kaymakamlıklarda, ilçe ve büyükşehir
belediyelerinde bir “İzmir kronolojisi” yok! Tarihsel hassasiyetler, sosyal
medya mesajlarına sıkışmış dorumda ve bir çoğu kafa karıştıracak mahiyette,
tarihsel günler ise birkaç konser ve eksantrik gece gösterileriyle kotarılmaya
çalışılıyor. Üstelik yaklaşan 9 Eylül bile İzmir’de heyecan yaratmıyor. Tıpkı
skandal şekilde iki kez açılan “Arsıulusal Fuar” gibi. Oysa, o fuar alanı da
pek çok “soru işaretleriyle” temizlenmiş olsa da 9 Eylül 1922’de elde edilen
zaferin ardından kurulacak Cumhuriyet’in “bağımsız ve milli ekonomi” damgasını
taşıyordu son 20 yıl öncesine kadar.
“Kurtuluş” ve “kuruluş” içeriği, öylesine alabora edildi ki, yeniden yazılmasında büyük yarar var. Ancak burada “boşluklar” doldurulacak, kahramanlarla hainler ciddi olarak masaya yatırılacak ve kimseden yana olmadan, kimseyi kimsenin üstünde görmeden tarih yeniden yazılacak. Çünkü ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti tarihi “yazanın yapana sadık” olmaması üzerine yazılmış. Özellikle 1950 sonrası ve temele inilerek 1980 sonrası hem Cumhuriyet hem Kurtuluş Savaşı hem de İzmir’in işgal ve kurtuluş süreci sadece hamaset ya da örtülü yalanlarla genç dimağlara sokulmuş. Doğrularla yanlışlar öylesine birbirine girmiş ki, 1922’nin 9 Eylül günü İzmirli Türklerin yaşadığı büyük coşku unutulmuş, 9 Eylül’lerine vazgeçilmez anma ve anlatılarından cayılmış ama yerine “İzmir’i kim yaktı” diye boş beleş bir soruya yanıt arayan, emperyalist uşaklarının çabaları zirve yapmıştır.
Düşünebiliyor musunuz?
İzmir’de bugün o kadar azaldı ki makamlarda 9 Eylül hassasiyeti,
o kurtuluş gününde, gözleri İzmir’e doğru açık olarak şehit olan, Halkapınar’da
“onur ve namus” adına yatan dört “yavrucak” bugün artık akıllara bile gelmiyor!
Umarım yanılırım da böyle giderse üstelik CHP’li belediye başkanları oluruyla “9
Eylül Kurtuluş” günüden vazgeçilerek “13 Eylül Yangın” günü dikkate alınacak.
Dedim ya umarım yanılırım.
Bugün İzmir’de “İzmir’e yabancı” ve “hoyrat yaklaşan” mihraklar egemen durumda.
Yerel yönetim kadroları neredeyse başka kentlerin egemen
dinamiklerinin kontrolünde. Basmane gerçeği dahi, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nin kontrolüne girdi, İzmir’in “kültür ve sanat” havası artık
İzmirce esmeyecek gibi görünüyor. Valilik ve iktidar ise, bir yandan İzmir’in “kırmızı
çizgilerine” saygılı olduğunu iddia ederken, sessizce uyguladığı “demografik
değişim” operasyonundan vazgeçmiyor. İzmirli seçmenin 20 küsür yıldır yerel
iktidarda tuttuğu CHP, son büyük kurultayı sonrası kendi tarihi genlerini
bozarak 6 oku rengârenk bir saçmalığa sürüklüyor.
Ve ne yazık ki, kahrolarak yazmalıyım, İzmir’i, 31 Mart’ta “seçtiğimiz”
Başkanlar değil, başkanları “ilk seçen” mihraklar yönetiyor!
Bu konuyu gelecek yazıda daha açık yazacağım.
NOT: Bana her zaman hasantahsin@gmail.com
adresinden ulaşabilirsiniz. Bu arada yakında https://www.instagram.com/htkizmir/
adresimden günkü 15 dakikalık #güncel yayınlara başlayacağım. Takipte kalın bir
olalım yurttaşlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder