Merhum Ahmet Piriştina da haziran da ölmüştü…
Beş yıl boyunca yer yer sert muhalefet yaptığım güler yüzlü başkan.
“O günü” ömrüm oldukça unutamayacağım.
İzmir TV’deki “Sabah Resimleri” yayınım bitmiş, soluğu o sıcak gün, köşe yazdığım Haber Ekspres Gazetesi’nde almıştım. Sabah kahvesiyle İzmir dedikodusu yapıyorduk Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Gencel’in odasında. Macit Sefiloğlu ve Serdar Öztürk de vardır odada.
2004 Yerel Seçimleri sona ermiş, Ahmet Bey yeniden ve beklendiği
gibi “başkan” seçilmişti. İlk döneminde muhalif, seçimde de rakibi olduğumdan,
yeni dönemde nasıl tavır alacağımı mı konuşuyorduk bilmiyorum? Ama “o gün” sonrası
gün İzmir Sanat’ta görüşmemiz olacaktı Ahmet Başkan’la.
Birden buz kesiti ortamı.
Galiba Macit ağabey söyledi haberi ki o an ayaktaydım. “Piriştina ölmüş”!
Sendeledim, yakındaki koltuğa çöktüm ve
ağzımdan istemsiz “ben şimdi ne yapacağım” sözü çıktı. Dayım Cumhur Utkan,
Ahmet Piriştina’nın Genel Sekreteri idi. İlk telefon eden o oldu ve bana “çabuk
evine git ve dışarı çıkma” dedi. Neden dedi hala anlamam ama gittim ve kendimi
eve kapattım.
Aylardan hazirandı ve hava çok sıcaktı…
“Gülmek” her insana yakışır ama bazılarına daha çok yakışır. Ahmet Piriştina’ya “gülmek” yakışırdı. Onca eleştiri yaptım, başkanlık yöntemlerini eleştirdim, dalga bile geçtim konuşarak, yazarak…
Ama bir gün bir an bile karşılaştığımızda bana sert baktığını, somurttuğunu hatırlamıyorum. Ne zaman yayınıma davet etsem, mutlaka gelirdi.
Ve gülmek çok yakışıyordu…
Başkan Piriştina haziranda öldü!
Tam 21 yıl sonra “gülmenin” çok yakıştığı bir başkan daha öldü Haziran’da.
Bu kez yas tutan Manisa oldu. Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı
Ferdi Zeyrek öldü. Hem de kimsenin aklına gelmeyecek bir sonla. Ama şair demiş
ya “neylersin ölüm herkesin başında, uyudun uyanmadın olacak, nerede, nasıl,
kaç yaşında…”
Aslında “mutlak sonun” acısını hafifletmek için belki; belki de “gerçeği”
vurgulamak için “ölüm geldi cihana, baş ağrısı bahane” sözü de söylenmiş. Ama ne
söylenirse söylensin, böyle ölüme kahrolunmaz mı?
Tanımıyorum, karşılaşmadım, konuşmadım.
Mümkün olduğunca takip ettim, videolarını izledim.
Ama daha çok İzmir’in değerini bilmediğinden,
merhum Zeyrek’in fark edip Manisa’ya kazandırdığı eski kardeşlerimden
öğreniyordum başkanlığını.
“Farklı” olduğu muhakkak ama en dikkatimi çeken “gülmesi” … Despot, ceberut, kibirli yaklaşımları olmamış hiç.
Tıpkı Merhum Piriştina gibi “ortak aklı” ama “Manisa’nın aklını” hep önde tutmuş.
Kişisel iradesini, başkanlığına hep eklemiş. “Manisa’yı, Manisa yönetmiş” onunla.
Ülkenin ekonomik çıkmazını bildiğinden, Manisa’da “sosyal yardımlaşmayı” İzmir’den getirdiği kendi gibi genç ve idealist bürokratlarıyla “marka” yapmış.
Ayrım asla yapmamış, yönetiminde liyakate öncelik vermiş, iki yüzlü, kinci, menfaatçi yaklaşım sergilememiş, sergileyenleri yanından uzaklaştırmış. Hani İzmir’de “başkan” olsaymış belki de “ikinci Piriştina” denebilirmiş.
Ne yazsak ne konuşsak boş artık.
O “dünya
hayatını” erken de olsa bitirdi, geldiği toprağa döndü. Şimdi yine gülmenin yakıştığı,
sevgili kardeşim Güney Temiz ile buluştu Başkan Zeyrek. Semadan Manisa’ya bakıp
bakıp izleyecekler belki de.
Çok zor da Allah önce çocuklarına, eşine, ailesine sabır versin.
Bunca sevgi, bunca dua elbet rahmet olacak.
Ama “takıldığım” ölümün ayı…
Gülmenin aynı şekilde çok yakıştığı
iki başkan da Haziran’da öldü.
Ne var arkadaş bu Haziran’da?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder