Bir zamanlar İzmir Fuarı, Cumhuriyet’in vitrinlerinden biriydi.
Bir milletin yoksulluktan çıkıp ayağa kalkışının, üretim
seferberliğinin, sanayisinin ve kültürünün sahnesiydi. “Türkiye’nin dünyaya
açılan penceresi” derlerdi; çünkü o pencereden baktığınızda başka hiçbir yerde
göremeyeceğiniz kadar umut, emek ve geleceğe dair bir iddia vardı.
Şimdi dönelim bugüne…
Sayın Cemil Tugay çıkıyor, fuarın tanıtımında nutuk atıyor. İzmir Fuarı’nın kutlu manasını bir festival benzetmesiyle küçültüyor.
Festival mi?
Şehrin hafızasında kök salmış, tarihsel
derinliği olan, üretim ve kalkınma idealiyle kurulmuş bir geleneği, ucuz
müzikli, ışıklı bir eğlenceye indirgemenin adı bu mudur?
Sorun şudur: İzmir’in yöneticileri de iş dünyası da kentin hafızasına sırtını dönmüş durumda. Tarihi bilmeyen, hafızayı reddeden, yalnızca günü kurtarma telaşıyla hareket eden bir geniş zihniyetle karşı karşıyayız.
İzmir iş aleminin kent aidiyetsizliği zirve yaparken, Başkan
Tugay da haklı olabilecekken, bilgisizlikten ve liyakatsiz kadrosundan belki de, şehrin kimlik ve hedefini değiştiriyor, fakat farkında değil.
Fuar, sanayicinin makinesini sergilediği, köylünün ürününü
tanıttığı, halkın “ben de varım” dediği bir sahneydi. Bugünse festival kılığına
sokularak, şehrin ekonomisine ve kimliğine dair bütün ciddiyetinden
koparılıyor.
“Festival” söylemi, bir şehir yönetim anlayışının
itirafıdır: Halkın gözüne renkli ışıklar sok, müziği biraz aç, eğlenceyi büyüt; yemeyi içmeyi parlat, nasılsa kimse kalkınma, üretim, vizyon sormaz.
İzmir’e festival ve “yeme içme” belediyeciliği dayatılıyor.
Bu yaklaşım, kentin temel sorunlarını perdeleyen, bir nevi “afyon” işlevi
görüyor ki, tıpkı iktidar partisinin uygulamaları gibi.
İzmir’in Yüzüne Çekilen Maskeler
Tugay’ın konuşması, İzmir’in temel kimliğinin nasıl
törpülendiğini bir kez daha gösteriyor. Kültürü “karnavala”, tarihi “süslemeye”,
hatta binlerce yıllık tarihi, sadece “tencerede pişen yemeklerle” anlatmaya, fuarı
ise “festivale” indirgemek, İzmir’in kendine olan saygısına açık ihanettir.
Bir zamanlar milli hedeflerle yoğrulan bir mekânı, şehrin
hafızasını ve emeğini, günübirlik popülizmin malzemesi haline getirmek, en
hafif tabirle bir şehri hafife almaktır. Aslında burada CHP’li bir belediye
başkanı ve Genel Başkanı Özgür Özel’in sadık bir partilisi olan Cemil Tugay’a
sormam lazım. Hatta tüm CHP’lilere: CHP iktidara yürüyorsa, bunu İzmir’de
anlatmak, halkı ikna etmek yolunu neden seçmediniz? Fuar’da söyler misiniz “gelecekte
güzel şeyler olacağına ait” bir işaret var mı?
İzmir Fuarı, festival değildir. Festival geçici bir şenliktir; fuar ise köklü bir vizyonun, geleceğe açılan kapının adıdır. Cemil Tugay’ın yaklaşım ve söylemleri, İzmir’in nasıl küçültüldüğünün, yönetim vizyonunun nasıl daraldığının göstergesidir.
Ama unutmayalım: Hafızasını kaybeden şehir, geleceğini de
kaybeder. İzmir, “festival belediyeciliğine” razı olacak kadar sıradan bir
şehir değildir.
Öte yandan
Bay Başkan şimdi de “Tunç
Soyer melek de ben şeytan mıyım?” diyerek "başka bir şey" anlatmaya çalışıyor.
Hayır Bay Başkan, şeytan değilsiniz ama melek hiç değilsiniz…
Ama “cin” gibisiniz, nefret dolusunuz, kibir ve intikam duyguları sizi ele geçirmiş.
Ve şeytan hiç olmazsa açıktan oynar; cin ise görünmez, sessiz ve sinsidir. Siz de tam öyle davranıyorsunuz.
Bir yanda 94 yıllık İzmir Fuarı’nı “festivale” çevirip ve
bununla da övünüp, şehri ucuz eğlencelerle avutuyorsunuz. Diğer yanda 30
Ağustos – 9 Eylül gibi bu toprakların özgürlük ve kurtuluş destanını taşıyan
günlerde, gençliğe “mutfak müzesi” açıyorsunuz.
Tekrar ediyorum!
Kurtuluşun 100. yılında Anı Evi’ni kapatan bir
belediye başkanı, İzmir’in ruhunu nasıl temsil eder?
Ve sonra da kalkıp kendinize, öğrendiğimize göre, Abdülhamit
hayranı, padişahçı bir genel müdür buluyorsunuz. İzmir’in Cumhuriyetçi
damarını, devrimci ruhunu, boyun eğmeyen onurunu bilerek törpülüyorsunuz.
Siz, İzmir’i, İzmir'in ruhuna yabancılaştırıyorsunuz.
İzmir’in bağımsızlıkçı, cumhuriyetçi kimliğini “yeni
Türkiye’nin pragmatik vitrinine” uydurmaya çalışıyorsunuz.
O yüzden şeytan değil, ama cin gibisiniz!
İzmir’in kimliğini gizliden gizliye eziyor, değiştirmeye ve “iki
yumurtayla” çırpmaya çalışıyorsunuz. Aşçıbaşınız kim onu da biliyoruz!
Kurtuluşun şehrinde “fuarı festivale”, “anı evini müze
deposuna”, “kültür mirasını ticari vitrine” çeviren akıl, İzmir’i yönetemez.
Zaferi, bağımsızlığı, şehitlerin anısını hatırlatmak yerine,
fuarı yeme-içme popülizmine indirgeyen bir anlayış hâkim.
9 Eylül’ün ruhu, hamburger kokusuna feda edilirse, o fuar hâlâ milli midir?
Cevap ortada…
Fuar, İzmir’in gurur tablosu olmaktan çıkarılmış;
sponsorların panayırına, yeme-içme şenliğine dönüştürülmüştür.
İzmir’in ruhu, kimliği ve zaferi de bu abartılı sponsor
panolarının ardında kaybolmuştur.
Lunapark Konusuna Gelince
Bu emperyal kapitalizmin milli dinamizmi “ham yapma” işidir!
İzmir Enternasyonal Fuarı’nın kalbi, çocukların dönme
dolapta, atlın karıncada dönerken attığı
sesle atarken; şimdi o ses boğuluyor, yerini betonun ve yeşil planın soğuk
sessizliği alıyor. Hatta bu yıl Fuar’a egemen olan “karanlıktır”!
“Lunapark alanı modernize edilecek” denilerek yıkım kararı
açıklandı. Zaten taşıdığı tarihi değer bir yana; bu söküm sadece makinelerin
değil, çocuk hafızasının da yıkımıdır. İzmir halkı yıllarca orada çocukluğun
tadına varırken, şimdi bir “botanik bahçesi” veya “boş etkinlik alanı” vaat ediliyor.
Belediye istediği kadar “hukuksuz işgal” desin; bir neslin
anılarına el koyduğunuz gerçeği değişmeyecek. “Yargı kararı yok”, diyorsunuz;
resmiyette kabullensin fakat vicdanda, kentin hafızasında iptal edilemez.
Ve şimdi, o alana “yeşil alan” desinler, “botanik bahçe”
etiketlesinler; çocukların sevinci yok oluyor, içinde doğan kuş sesi,
sincaplar, ayak sesleri… Silinmeye çalışılıyor. Ve şunu da unutmayalım: yıkılan
sadece fiziki yapı değil; kentli hafızası, gelecek hayalleri ve İzmir’in toplu
ruhudur.
Neden “Cin” Gibi Davranıyor?
Bu iş bir şeytanlık değil… Cin gibi sinsice yapılıyor.
İlgisiz bir sesle “yakışmıyordu” denip geçilecek bir mesele değildir. Bu, bir
belleğin taşlaşıp mezara konmasıdır. Fuarın ikonundan, bir dönme dolaptan bile
korkulur bir hale geldi.
"Lego Land" söylemi ve hayali bile, İzmir’in hafızasını satılığa çıkarıp, emperyal kapitalistlere İzmir’i “yeniden” devretmektir.
Bu işin ardındaki “Bizans aklını da” tabii ki biliyoruz!
Milli mücadelenin şehri, 9 Eylül Zaferi’nin kenti
İzmir’de lunaparkın yerine lego kuleleri dikilecek. Yani İzmir’in hafızası,
çocukların anıları, yarım asırlık bir kentsel kültür “uluslararası marka”
etiketine satılacaktı, öyle mi?
İzmir'de tarihin tekerrür ettiğini, bir CHP iradesinde yaşamak korkunç bir duygu!
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
hasantahsink@gmail.com