*** Okuyacağınız satırlar, bazı meslektaşlarım ve bazı CHP’li kodamanlar için “şahsi duygularla” yazıldığı iddia edilecek olsa da İzmir’de doğan, İzmirli oğlu İzmirli, 30 küsur yıllık gazeteci kalbim ve kalemimle yazdım. Bazı tufeylilerin iddiaları ise, benim için sadece acınacak yaklaşımlar olacaktır! Ben "hancıyım" okuyacaklarınız "yolcu"!
31 Mart 2024 yerel seçimler öncesi, CHP’nin güya ve sözde “değişimci” değişimiyle yürütülen “aday belirleme sürecinden” beri hep yazdım, konuştum. Nasıl bedeller ödediğimi de bir ben bilirim bir de Allah…
Dostlarım demiyorum, zira artık hayatımda “dost” gibi dost da kalmadı gibi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen, aslında fiili siyaseti Karşıyaka Belediye Başkanlığı ile başlayan ama bu süreci de şimdilerde öğreniyoruz ki, oldukça gizemli geçiren Cemil Tugay, daha ilk günden “rengini” belli etti.
Özfatura, Çakmur, Piriştina, Kocaoğlu ve Soyer dönemlerinde asla olmayan, olması dahi “ayıp” sayılacak “insani ilişki kriterleri” ile Cemil Bey, daha şimdiden “gök kubede hoş sada” bırakamayacağını tescilledi.
Burhan Özfatura sağcıydı hem ANAP’tan hem de DYP’den başkan seçilmişti. Ama hatırlayın, kadrosunda SHP’li bürokratlar vardı. Yüksel Çakmur SHP’li solcu başkandı. Ama kadrosunda ANAP’lı, DYP’li hatta MHP’li bürokratlar bulunuyordu. Rahmetli Ahmet Piriştina hem DSP hem de CHP’den seçildi. Ama kadrosunda sağdan, MHP’den bürokratlar çalıştı huzurla. Aziz Kocaoğlu yıllarca CHP’li başkandı, çalışanlarını asla siyaseten ayırmadı, ele güne muhtaç etmedi, disiplini hele de mali disiplini hiç elden bırakmadı. Tunç Soyer, CHP’den ciddi oyla başkan seçildi, ağzından çalışanlarına kem söz çıkmadı bir kez.
Bu başkanların dönemlerinde Turgut Özal, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Kemal Kılıçdaroğlu partilerinin genel başkanlarıydı.
Ama Özgür Özel’li CHP ile başkan olan Cemil Tugay, tanınmamışlığının, bilinmezliğinin getirdiği güya avantajla sadece CHP’li olduğu için belediye başkanı oldu olalı, artık sıkça söylenen söz “akrep akrebe etmedi, CHP’linin CHP’liye ettiğini” oldu bugün.
Hemen söylemeliyim ki, Özgür Özel de Türkiye'de “çok tanınan” ve “çok bilinen” bir siyasi aktör değil. Genel Başkanlığa bence donanımı değil “çok ve kafa karıştırıcı nutuklarıyla” çıktı.
Cemil Tugay bir kez daha çalışanlarıyla “savaşa” tutuştu. Ama ne yazık ki, işçi sendikaları, söz konusu "CHP’li başkan" olunca “bir adım ileri, iki adım geri” hareketleriyle tarihe geçtiler.
Büyükşehir’in “kaptanı”, dümeni kırmış...
İşçinin emeğine, alın terine değil, belki de tarihte ilk kez İzmir dışından gelecek “talimatlara” bakıyor artık umarsızca.
Cemil Tugay “umut mu, muamma mı”?
Seçim sonrası, her şeye rağmen çalışanlar sandılar ki, masa başında kararlar alınırken emekçinin sesi de duyulacak.
Ama ne mümkün.
Kılavuzu karga olanın burnu ne olurmuş?
Bugün kılavuzlar teknokrat, danışman kılıklı kariyer heveslileri, asıl amaçlarını gerçekleştirmek için belediye hafızasına çökenler, Özgür Özel ve şürekasının, oradan buradan yolladığı tipler, eski uzman çavuşlar, üç kuruşluk ilanlarla “tetikçi” ve “alkışçı” seçilenler!
Sahayı bilmezler, işçinin neyle sınandığını bilmezler. Bakarlar bütçeye, kısmaya...
Ama o kısılan şeyin “can” olduğunu anlamazlar.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde, Tugay’ın yönetiminde ilk çarpışma, çalışanla, memur işçi emekçilerle oldu. Didişme değil bu, bildiğin hor görmeydi. “Sen Tunç Soyercisin” diye kaç emekçi sürüldü, korkutuldu, emekliliğe zorlandı.
Bilen, araştıran var mı? Yok tabii, en kolayı “alkışlamaktı”.
İzmir tarihinin en yoğun, planlı ve organize “mobingleri” yaşandı, yaşanıyor. Tek tek “hikayeler” var elimde. Ama yazamam, anlatamam. Zira, Başkanından Genel Sekreterine, Genel Sekreter Yardımcısından Daire Başkanına, Müdüründen Şefine kurmuşlar “Gestapo”, maazallah!
Tarih yazmaz bir CHP’li başkanın bir önceki CHP’li Başkanın yaptıklarına zulmü… Vallahi AKP böylesine zulümkâr değil!
“Liyakate” değil, “itaate” bakan anlayış İzmir’de de başladı.
Kim ne yaparsa yapsın, yeter ki tepeden geleni sorgusuz uygulasın.
Soru soran, itiraz eden, “ama” diyen hemen fişlendi. Hakkını arayan işçi, “sorunlu personel” damgası yedi. Halkın emanetlerini koruyan, yaz sıcağında klimasız birimlere sürüldü!
Sendikalar mı?
Onlar da çoktan çorbayı içmiş, kaşığı bırakmış.
Çalışanın hakkını savunması gerekenler, “Aman başkanla aramız bozulmasın” derdinde. Hatta “başkanla aynı yoldayız” itirafını bile açıkça yaptılar!
Ya İzmir’deki diğer siyasi partiler, belediye meclislerindeki “muhalefet”?
Esameleri bile doğru düzgün okunmuyor.
CHP’nin İzmir milletvekilleri ne yapıyor?
Onların bugüne dek İzmir’de bir yaralı parmağı sardıkları görülmüş müdür? Hele ki başkanları kendileri belirlemişken…
CHP’nin en azından İzmir’de beş yıl önceki “demokrasiyi” bile istemediği çok belli, zira hesaplar İzmir’i Manisa’nın ilçesi yapmak galiba! Bunun için de bir “geçiş elemanına” ihtiyaç vardı, sıhhi olsun diye de “doktor” bulmuşlardır belki?
Peki size bir soru ey bu yazıyı okuma cesareti gösteren yurttaş, bir yanda emeğin onurunu taşıyan insanlar, diğer yanda “tasarruf” adı altında insan öğüten politikalar.
Siz hiç gecenin bir vakti otobüs yıkayan, sabaha karşı sokak süpüren insanla konuştunuz mu? “Ev kiramı şimdi nasıl ödeyeceğim” diyen bir işçiyi dinlediniz mi? Tugay dinlememiş belli ki. Dinlese, bu kadar hoyrat olamazdı. Maaşı “kira miktarı” olarak bile ödemeyen bir belediye yönetimi!
Çalışan hakkını isterken sadece para istemez. Onur ister söz hakkı ister muhatap ister. Ama İzmir’de şu an ne bunlar var ne de bunları gözeten bir mekanizma. Sözüm ona demokrat belediye, kendi içindeki demokrasiyi çöpe atmış. “İzmir’in vizyonu” diye lanse ettikleri şey, işçinin cebinde üç kuruş eksilirken sosyal medya görseline filtre basmak olmuş.
Ve sözüm sana “alkışçı medya”!
Gazetecilik artık bülten okumak oldu. Belediyenin gönderdiği metinleri kopyalayıp geçen sözde kalemşorlar var. Oysa halk gazetecisi, işçinin yanında olurdu eskiden. Şimdi ise neyin telaşındalar acaba? Bu riyakâr düzeni eleştiren meslektaşı yok sayma telaşı olabilir mi mesela?
O yüzden de belediyedeki bu iç yangınından kimsenin haberi yok. Olan biten, işçinin WhatsApp gruplarında dönüyor sadece. Onları da “yukarı” ihbar edenler genel sekreter yardımcısı bile olabiliyor artık!
Bu yol, yol değildir.
Belediye, çalışanla didişerek değil, el ele yürüyerek güçlenir. Sendikalar sesini yükseltmezse, basın gerçekleri yazmazsa, yarın çok geç olabilir. Çünkü kılavuzu karga olanın sonu hiç de iyi olmaz! O “kargalar” kendini kılavuz seçeni uçurumun dibine de yollayabilir!
Ama unutulmasın: İzmir, bir şehri yönetenin değil, onu emek emek inşa edenlerin şehridir.
Sessizlik, zalimin zırhıdır.
Ve unutmayın: Korku yayılır, ama cesaret bulaşıcıdır.