“Zalim” kime denir? Kısaca “zulmedene” değil mi?
Peki zulüm nasıl olur?
Döverek mi? İşkence ederek mi?
Belki eski çağlarda böyleydi. Halka “zulüm” yaparak hakkını
istemesi önlenirdi. Hatta bu zulümler bazen öyle hal alırdır ki, hükümdar, halk
bir şey istemesin diye “şükür ve sabır” sözcükleriyle dinsel inancı istismar
ederdi. Ancak burada tarihten bugüne açık ya da gizli “ruh hastası”
hükümdarları da hatırlatmak isterim.
Her ne kadar çağ değişse de “demokrasi” diye “bir şey” icat olsa da
içinde “zalimlik” olanlar bu çağda da bazen dinsel inançları bazen de
“ideolojileri” kullanabiliyorlar.
“Demokrasinin” bizim gibi “her mahallede milyoner yaratmak” için ve
bol bol “Amerikan süt tozu” içilmesi için getirtilen ülkelerde ise
“hükmedenler”, genellikle “halka inmeye” çalışan bezirganlar oldu, oluyor hep.
21. asrı yaşıyoruz ama bazen önceki asırların alışkanları hortluyor
sanki toplumsal yaşamda. Hatta yozlaşma, kötülük ve aldatmalar da inanılmaz
artabiliyor.
Siyaset ise tam bir bilgi, donanım dışı uğraş oldu.
Adı konmamış feodal ilişkiler, nepotik hastalıklar ve bilimin,
bilginin, liyakatin, merhametin yerini, alabildiğine dolduran “biat”
beklendikleri.
Tabii ki yazık ama Türkiye’nin yaşadığı “demokrasi hikayesinin”
satır aralarına bakınca, bugünün, dün hazırlandığını da anlayabiliyoruz.
Bu yüzden de her sabah, dünü özleyerek uyanıyoruz çoğu zaman.
İzmir ise, alışkanlıkları, kırmızı çizgileri ve beklentileriyle
aslında artık “farklı” olmadığını da bir süredir koyuyor ortaya. Biz yani İzmir
halkı, belediye başkanının gözünde, Roma arenasında, gladyatör döğüşü öncesi
ekmek bekleyen fakir ama “Romalı” yurttaşlarız tarihte ilk kez!
Düşünün lütfen, “gidene ağam, gelene paşam” sözünün İzmir gibi özel
bir kentte bu kadar yerleşeceğine kim inanır?
Daha dün Tunç Soyer “başkan” iken, salya sümük “başkanım”
diyenlerin arasında bugün, Tunç Soyer’e en çok saydıranlar yok mu?
Mevcudiyetini, abat oluşunu Tunç Soyer’e, Aziz Kocaoğlu’na borçlu pek çok
“sözde demokrat” ne yapsa “en muhteşem başkan Cemil Başkan” demiyor mu bugün?
Baştan aşağı bence “kurgu” olan bir grev yaşandı.
Hiç itiraz etmeyin grev, bir sonuç değil bir bahane olarak
projelendirildi.
Cemil Tugay’ın bir proje insanı, İzmir sevdalısı olduğunu kimse
iddia etmemeli zira Karşıyaka’da nasıl “başkanlık” yapamadığını şimdilerde
sıkça duyuyoruz. Demek ki CHP üst aklı hiç ilgilenmemiş. Bugün Cemil Bey ve avenesi
sıkça “performans” diyor ama, Karşıyaka’daki “performanslardan” kimse bahsetmiyor.
Zaman içinde size pek çok ayrıntı yazacağım. Amacım tarihe kayıt
düşürmek.
İzmir’deki “trol rüzgarının” ardını da anlatacağım, ideolojik
olarak yetersiz bir başkanın, “AK Parti kodlarıyla” nasıl “içerinden” yeniden ama
“kötü kopyalama” ile “yazıldığını da”.
Bugün İzmir’de “sosyalist” ya da “komünist” olduğunu iddia eden pek
çok kalemin, durumu ancak “kişisel bağlantılarla” ve ardını düşünmeden yazıp
konuştuğunu da biliyorum.
Ama dedim ya tek amacım tarihe kayıt düşürmek.
Cemil Tugay ve “üst aklı” mazbatasını aldığı gün, bugünleri
kurgulamaya başladı.
Yakın kadrosuna topladıkları ya kendine benziyor ya da “başka
odaklardan dayatma”.
Cemil Tugay İzmir’i asla İzmirce yönetmiyor hatta yönetmek de
istemiyor.
Bir basın toplantısı yapmış Hazret.
Artık basın toplantısı mı yoksa “ben konuşayım onlar dinlesin,
sonra da aynen yayınlasın” görüşmesi mi emin değilim. Lakin bu buluşmada öyle
bir “sosyal demokrasi jargonu” kullanmış ki, aşk olsun.
Bu nasıl bir yetenektir anlayan bana da anlatsın. İletişimden
kaçacaksın, çalışanlarına “lanet” okuyacaksın, işçilerin hak eyleminden dolayı halkı
kışkırtacaksın, sonra da “ben sosyal demokratım, canım halkım” diyeceksin.
Ama inananlar var…
Hem de ne inananlar.
Olabilir, zira tarihte “kim olursa olsun” herkesin taraftarı
olmuştur. Nasıl olsa “son pişmanlık” biz halk için fark etmiyor.
Cemil Tugay yaptığı “mono” açıklamalarda “halk komitesinden”
bahsetmiş, hani sanırsın “terzi Fikri” …
İşçi sayısından bahsetmiş, çalışan çalışmayandan bahsetmiş, çalışma
arkadaşlarının ferasetini anlatmış, sendikacıların yakınlarını “atacağını”
vurgulamış ve üzerine de bol bol Hindistan cevizi gibi “sosyal demokrat” olduğu
iddiasını serpiştirmiş.
Üstelik öylesine bir kibirle de “bunu ben yaptım, ben düşündüm,
Türkiye’de de dünyada da yok benim buluşumun” demiş ki, hani doktor ya? Sanki
“ölüme” çare buldu!
Hep diyorum yine diyeceğim, gömlek yanlış iliklenmeye başlarsa
görüntü iğrenç olur. Cemil Tugay “başkan” olmadı İzmir’e, Cemil Tugay İzmir’e
“hükmeden” olmak istiyor!
Haydi buyursun cevap versin, düne kadar kendine üstelik belden
aşağı da saldıran, hükümetin müteahhitleriyle iş tutuyor diye yürüyenlerle
şimdi nasıl “can ciğer”? İzmir Basınında “çizeceğim, yok edeceğim” dediği en az
10 gazeteci vardı, ne oldu şimdi?
Haydi buyursun cevap versin, CHP’li olduğunu iddia eden Tugay,
nasıl oluyor da “sosyal demokrat belediyeciliğin” kilit noktalarına “AK Parti
kokulu, gizemli” insanları oturtuyor?
Haydi buyursun cevap versin, kendisi mazbatayı aldıktan sonra o
“mağdurum ben mağdurum” dediği işçi sayısına kaç işçi ekledi? Hangi şirketlere
koydu?
Haydi buyursun cevap versin, parasızlıktan bu kadar dert yanarken,
üç beş entel sevinsin diye, “et göremeyen” halka “gastronomi müzesi” açıp güya
“kültür” dergisi yayınlayıp, İzmir’in namlı “tüccar akademisyenlerini”
toplaması ne iş?
Haydi buyursun cevap versin, madem işçi alımlarında “halkın”
düşüncesine önem veriyor, peki Kültürpark gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin
ekonomik, sosyal bağımsızlığını vurgulayan bir ortamı, neden “bir ailenin”
keyfine bırakıyor? “Lego Land” gibi pahalı bir saçmalığı nereden çıkarıyor da
na hak yere lunaparkı yok ediyor? Cemil Tugay uluslararası kapitalizm ile kendi
muhteris arkadaşlarının arasına mı sıkıştı?
Haydi buyursun cevap versin, gerçekten Burhan Özfatura, Yüksel
Çakmur, Ahmet Piriştina, Aziz Kocaoğlu, Tunç Soyer dönemlerinin ayrıntılarına
vakıf mı?
Haydi buyursun cevap versin, İzmir kültür dünyasını sadece
koleksiyoner, antikacı, gastro uzmanı olduğunu iddia eden ve bugüne kadar
İzmir’de hep “kenarda köşede kendi kovalarına su doldurmuş” arkadaşlarıyla mı
anlayacak?
Haydi buyursun cevap versin, mobing, sürgün, yalan raporlarla
bugüne kadar kaç çalışanının hayatını berbat etti?
Haydi buyursun cevap versin, yerel ya da ulusal medyaya özellikle
“grev” zamanı ne kadar kaynak aktardı? İzmir Gazeteler Cemiyeti’ni “arasındaki
çatlak seslerden” dolayı uyardı mı? Cemil Tugay ve avenesinin her çeşit zulmüne
susan Cemiyet Başkanı Dilek Gappi dostum eski “Tansaş’lı” günlerini mi
hatırladı yoksa?
Ama dikkatinizi çekmek isterim ki Cemil Tugay’la birlikte İzmir’de
“muhalefet” kesildi. Hükümet partisinin bu kadar cılız muhalefet yapması aklıma
başka sorular getiriyor da onları da zaman içinde sorarız. Acaba Binali
Yıldırım’ın İzmir ekibine mi sormak lazım? En son Ak Parti İl Başkanı Saygılı’nın
açıklamaları ve yanıt veren CHP’li Altan İnanç’ın karşılığı beni sadece
güldürdü. Özlemişim sıcak günlerde “Hacivat Karagöz” atışmalarını.
“Yeni CHP” ürünü Cemil Tugay anlaşılıyor ki ülkenin toplumsal
zorluklarını bilmiyor. Şimdilik bin civarında çalışanın ekmeksiz kalmasını hiç
de kafasına takmıyor, “mış” gibi yapıyor. Bir yıldır belediye içinde yarattığı
korku, nefret ve huzursuzluk havası da belli ki işine geliyor. Lakin bu “bin”
sayısının aratacağını, bazı şube müdürleri (isimleri bende mevcut) bazı daire
başkanları (isimleri bende mevcut) ve özellikle iki genel sekreter
yardımcısının bu “tarihi kıyımda” rol aldıklarını zaman içinde göreceğiz.
Cemil Tugay yaşıtım, üstelik tuttum oy da verdim ki çok pişmanım.
Ama unuttuğuna emin olduğum bir söz var “zulümle abat olanın ahiri berbat
olur”. Çok fazla beddua aldı. O da arkadaşları da. Ve “cehennem” dünyadadır,
son nefes ise çok gizemlidir.
Ne diyelim? Sap Döner, Keser Döner, Gün Gelir Hesap Döner!