Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

34680

22 Nisan 2025 Salı

ARTIK “ULUSAL EGEMENLİĞİ” ARIYORUM!


Özellikle bu 23 Nisan’da, içimdeki “çocuk” değil, içimdeki “yurttaş” ağlıyor.

Yıl 2025

Takvim 23 Nisan!

Televizyon ekranlarında çocuklar ellerinde bayraklarla şarkılar söylüyor, okullarda bayram gösterileri yapılıyor, siyasiler sosyal medyada büyük laflar ediyor: 

“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir”. 

Ezber belli, ama gerçek? 

“Gerçek”: Karanlıkta ve hatta kayıp!

Ciddi soruyorum Ulusal egemenlik nerede?  

Hani o, halkın iradesinin kayıtsız şartsız üstün olduğu, meclisin milletin namusu sayıldığı, “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” ifadesiyle cumhuriyetin temelini oluşturan mefkure? 

Onu arıyorum artık. 

Caddelere bakan afişlerde değil, iktidarın gölgesine sinmiş, halkın değil kendi beklentilerinin sözcülüğünü yapan muhalefet partilerinin açıklamalarında hiç değil. Egemenliğin gerçek sahibi halkı, milleti muhatap almaktan vazgeçen medyada değil. Gerçekte arıyorum. 

Çünkü artık “ulusal egemenliği” sadece kutlamalarda hatırlıyoruz, ama ruhuna sahip değiliz! 

Göstermelik ve içi boş, mefkuresinden uzak törenlerde, birkaç “seçilmiş çocuğa” koltuğu devredip sonra o koltukları yıllarca bırakmayanların elinde eğreti duruyor artık “egemenlik”! 

Oysa bu toprakların en büyük devrimlerinden biriydi meclisin açılışı. 

Saltanattan halk iradesine geçişin adımıydı. 

Artık o iradeyi göremiyorum. 

Ve giderek daha çok şunu hissediyorum: Ulusal egemenlik yok. Belki sadece hatıralarda.

Meclis mi? Mezar taşı gibi.

Muhalefet mi? Koltuğuna yapışmış, kımıldamıyor, halkı muhatap almış gibi yapıyor, eleştiriyi asla ciddiye almıyor, yurttaşları asla dinlemiyor! 

Basın mı? Ya iktidarın ya da seçkinci kibir damgalı muhalefetin borazanı olmuş, bağımsız olan gerçek gazeteciler ya işsiz ya içeride ya da “ötekileştirilmiş”!

Ama hani şu "kurucu parti"?

Hani şu "halkçı, devrimci, Atatürkçü" olduğunu hala iddia eden, logosunda “6 Ok” olan parti?

Baktım baktım, yok, yok, yok!

Ne halkın içinde varlar ne sokakta ne yoksulun yanında ne de işçinin arkasında şöyle gerçekten inanarak ve yürekten.

Varsa yoksa strateji. Varsa yoksa “parti içi iktidar hırsı”!

Sormak lazım apaçık! Hey CHP, senin "Halk" dediğin kimdi?

O "Halk" artık yoksullaştı, ezildi, borca battı. 

Üniversite mezunu çocukları işsiz. 

Kadınlar güvencesiz, gençler umutsuz. 

Ama sen ne yapıyorsun?

Hâlâ buharlı ütü gibi kendini düzeltiyorsun, kendinden başka herkesi yok sayıyorsun, dinlemiyorsun, sokağa ancak “istersen” ama “sen planlarsan” çıkıyorsun!

Meclis’te iktidar istediği yasayı geçiriyor, sen el kaldırıyorsun. 

Sonra çıkıp basın toplantısı yapıyorsun.

Toplumsal inandırıcılıkta eylem yok.

Gerçekten halkın içinde örgütlenme yok, hala parti içindeki kaşarlanmış delege ve üye ağalarının dümen suyundasın.

Atatürk'ün kurduğu parti, artık Atatürk’ün adını sadece seçim kampanyalarına fon müziği yapıyor. Halkçı değil, teknokrat. Cesur değil, hesapçı.

Oysa egemenlik sarayda değil, sokaktadır.

Sandık namusu yerle yeksan olduğunda, doğru düzgün ve halkın güvenini kazanacak itiraz edemeyen, Yüksek Seçim Kurulu ferman okuduğunda sadece dilekçe veren, milletin hakkı gasp edilirken, “hukuki süreci takip ediyoruz” diyen bir muhalefet anlayışı mevcut!  

Halkı örgütlemeden, sokağı cesaretlendirmeden egemenlik falan yaşanmaz. CHP’nin artık şu konfordan çıkması gerek. Yoksa tarihin tozlu sayfalarında “bir zamanlar Atatürk’ün partisiydi” notuyla kalacak ki kalmaya başladı bile. 

Ve evet:

“Artık ulusal egemenliği arıyorum.”

Ama sadece saraylarda değil, CHP’de, muhalefetin diğerlerinde de de bulamıyorum.

Peki, Ne Yapmalı?

Ulusal egemenlik bir günde kazanılmadı, bir günde de kayba yazmadı; bir günde de geri alınamaz. Ama muhalefet, adım adım, bilinçle, örgütlü ve ilkeli bir mücadeleyle ve hafızayı canlandırarak, kibir ve nepotizmden vaz geçerek yeniden inşa edilebilir.


Yeter ki:

Yüzünü gerçekten halka dönsün.

Gençleri dinlesin, sokakla buluşsun.

İlkesiz ittifaklar yerine, ilke etrafında birleşsin.

Mecliste konuşmakla yetinmeyip sokakta, pazarlarda yürüsün, belediye otobüsüne binsin.

Kendi taraftarlarının beklentilerine değil, memleketin birliğine odaklansın.

Başta CHP, tüm muhalefetin sınavı. 

Egemenliği geri almak için halkı yeniden özne yapmak gerekiyor. Gerçek değişim, bu iradeyi örgütleyebilenlerden doğacak.

Ulusal Egemenlik hatırlanmak İçin değil, yaşanmak İçindir!

Belki çocuklar yine 23 Nisan’da meclis kürsüsüne çıkacak. Güzel. Ama dedim ya, artık içimdeki çocuk değil; içimdeki yurttaş haykırıyor:

“Hani Ulusal egemenlik, nerede?”

“Neden emekliler sürünüyor”?

“Neden vampirler memleketin kanını emiyor? 

“Neden milli eğitim, milli sağlık ticari faaliyet oldu?”

“Neden üretim kalelerimiz, elden çıktı?”

Düşünüyorum da, yazdım da ne olacak? 

Ama benim milletime sorumluluğum, Kuvva-i Milliye’ye, Gazi Paşa’ya borcum var! 

“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, yine bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!”

hasantahsink@gmail.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ARTIK “ULUSAL EGEMENLİĞİ” ARIYORUM!

Özellikle bu 23 Nisan’da, içimdeki “çocuk” değil, içimdeki “yurttaş” ağlıyor. Yıl 2025 .  Takvim 23 Nisan ! Televizyon ekranlarında çocuklar...