5
Ocak 2020 bugün.
Bugün,
toprak altında yatan iki insanımızın sonsuzluğa göçtükleri
günün yıl dönümü.
Biri
üç yıl önce, 5 Ocak 2017'de "şehit" oldu.
Diğeri
yüz yıl önce 5 Ocak 1920'de kalp krizinden öldü.
Biri
ülkesinin, devletinin bekası, milletinin selameti uğruna
düşünmeden canını verdi, diğeri milletinin işgalci çizmeler
altında ezilmesini seyredip, bir de verdikleri madalyayı göğsüne
takıp sadece öldü.
Biri
benim de mahşere dek "arkadaşım" ki sesini de
hatırlıyorum hala, şakalarını da, kaygılarını da. Diğeri,
çocukluğumdan beri "ibret" için okuduğum, nefret
ettiğim biri...
Yani?
Yani
biri "kahraman ve şehit" diğeri "hain ve ölü".
Biri
şehit polis Fethi Sekin. Diğeri İzmir Valisi nam-ı "kambur"
İzzet Paşa, bey, efendi her neyse.
Fethi
Sekin ile bir gün, yayın yaptığım TV'un önünde tanışmıştık.
Motoruyla görevdeydi. Ben de durakta otobüs bekliyordum. Sert bir
yüzü vardı ama samimiydi, düşünceliydi. Kalbi beyninden çok
çalışırdı ki, şehitliği de belki kalbinin güzelliğinden
gelmişti ona. Adliye yakındı yayın yaptığım televizyona.
Sadece bir kez ben çay ısmarlayabildim. Israrla, bulunduğu noktaya
mutlaka gelmemi söylerdi. Ve eklerdi de "çoook malzeme
çıkar sana bizim oradan". Doğruydu, ondan çoook
"malzeme" alıp "sağı solu sinir ederdim"
yayınımda. Özellikle de "kent içi trafik ile ilgili".
Özellikle de "bazı amirlerin" görevlerini layıkıyla
yapmak isteyen "trafik polislerine" müdahale etmeleriyle
ilgili. Özellikle de bir sözünü unutmuyorum Şehidimizin.
"Valla şu sonradan görme müteahhitlerin, siyasilerin,
hatırlıların araba kullanmalarını yasaklasa devlet, trafik çok
rahat edecek. Valla onların hatalarını görmezden gelip, ekmeğinde
olan şoförlerle uğraşmak ağrıma gidiyor Hasan kardeş, söyle
Allah aşkına bunu."
Hep
söylerdim de, asıl söyleyenin Şehit Fethi Sekin olduğunu hiç
bir zaman kimse bilmedi. O memurdu çünkü, ona nasıl
kıyabilirdim ki?
Adını
söylesem yayında, bana bir şey olmazdı ama, onu çok üzerlerdi.
Güldüğünde, yüzüne yakışan görünüşü hiç unutmam hiç.
Hayatımda hem arkadaşım olup hem de şehit olan iki isimden
biriydi Fethi Sekin. Diğeri de yine bir terör saldırısında
Tuzla'da şehit edilen yedek subay öğrencilerinden biriydi. Bugün ve her zaman hayırla, duayla, minnetle anılacak
Fethi Sekin. O tabancasına davranmasaydı, neler olurdu kim bilir?
Ya da Fethi Sekin dikkatli olmasaydı, boş verseydi, duyarsız
olsaydı, Allah bilir ya kaç cana kıyacaktı o teröristler?
Fethi
Sekin şehitliğe ulaştığında, al bayrağa sarılı tabuda
konduğunda dağlar taşlar, uçan kuşlar, tüm İzmir, tüm Türkiye
ağladı ve dualarla, gözyaşlarıyla, tükenmez minnetle uğurladı
aziz şehidini. İzmir şehidini hiç unutmayacak!
...Ve
100 yıl önce 5 Ocak'ta.
Biri
vardı ki, kalbine yenildi. Ne tesadüf değil mi?
Ama
"kalp krizi" ve ölen de bir Vali! İzmir Valisi İzzet!
1919
Mart ayında Damat Ferit tarafından İzmir'e, Nurettin Paşa'nın
yerine, Vali tayin edilmişti. Tam bir İstanbul işbirlikçisi,
İttihatçı düşmanı ve “Hürriyet
ve İtilaf Partisi” yanlısıydı. Milli havaya vurgu yapan
“Anadolu” ve “Duygu” gazetelerini kapattı.
Kentteki muhalifleri "İttihatçılık ve Bolşevik"
olmakla itham ve tehdit ediyor
ve "devletin bu nazik günlerinde İzmir’de huzuru
bozmanıza izin vermem” diyerek güya "devlet millet
çıkarlarını" koruyormuş gibi ahkam kesiyordu. Bu arada
kendi gibi olan Ali Nadir Paşa’nın İzmir ve havalisinden
sorumlu 17. Kolordu komutanı olmasını da sağladı.
İzmir
15 Mayıs 1919'da işgal edildi.
İşgal
edileceği herkes tarafından duyulmuş olmasına rağmen Vali İzzet,
hala İzmirlileri aldatmaya devam etti. İşgal
günü ve haftası onca katliama seyirci kaldı, işgalcilere sevimli
görünecek ne varsa yaptı, makamını korumak adına herşeyini
fedaya hazırdı. Makamını da korudu hani. O
kadar uyumlu o kadar işbirlikçi çalıştı ki, devrin
Yunan hükümeti kendisine “Anoteron
Taksiarhis”
nişanı taktı.
Kimbilir
belki öldüğü an ceketinde de bu nişan vardı!
Vali
İzzet'in "hastalığı ve ölümünü" tarihçi
akademisyen Prof. Engin
Berber,
aralık 1994'de "Toplumsal Tarih Dergisi'nde", "Aydın
Valisi İzzet Bey'in Hastalığı ve Ölümü"
adlı makalesinde ayrıntılı şekilde kaleme aldı.
1920'ye geldiğinde İzmir'de işgal, İzzet Efendinin de büyük
gayretleriyle adeta kurumsallaşmıştı. Yunan işgalcilerinin her
dediklerini yapıyor, her davetlerine icabet ediyor ve Yüksek
Komiser Stargiadis ile de arasını iyi tutmaya çalışıyordu.
Stargiadis
bile İzzet Bey kadar "millete düşman" değildi
neredeyse.
Ama "kader" işte. Hastalıklı Vali İzzet Bey, takvimler
5 Ocak'ı gösterdiğinde, kalbine yenildi.
Kap
krizi ile öldü!
Hep
merak etmişimdir, bu Vali, son nefesinde acaba "pişmanlık"
duymuş muydu? "Ölüleri
hayırla anın" sözüne inanırım da, söyler misiniz bu
hainliği tescilli, açık işgal destekçisi herifi nasıl "hayırla"
anabiliriz? Kendi
yurttaşları keyfen katledilirken, kızlara kadınlara tecavüz
edilirken, yağma ve talan doruğa çıkmışken, işgal valisi
Stargiadis bie tepki gösterirken bu güya "Türk" Vali'nin
sadece "seyirci" olması nasıl açıklanır?
6
Ocak 1920'de Yunan ordusunun "organizasyonuyla" düzenlenen
törenle gömülmüş. Osmanlı bayrağına sarılı, ucuna da fesi
konulan tabutu, Yunan işgalcilerin ağırlıklı katılımıyla önce
Hisar Camisi'ne götürülmüş, İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi
kıldırmış cenaze namazını. Sonra Hisar Camisi'nden Emir Sultan
Dergahı'na kadar, yine İzmir'deki işgalci yöneticiler,
generaller, diplomatlar, vilayet memurları, halk Yunan piyadesinin
saf düzeninde "cenaze alayı" şeklinde ilerlemiş ve
gömülmüş. Dikkat
buyurun, Vali İzzet'in cenazesine işgalci Yunan
hükümeti korgeneral rütbesine ulaşmış bir asker cenazesi
muamelesi yapmış.
Aradan
100 yıl geçti.
Biz
bugün Hasan Tahsin'den Süleyman Fethi Bey'e, gevrekçi kızdan,
şehit polislere pek çok "İşgal şehidini" hatırlıyoruz.
Peki Vali İzzet'i hatırlayan var mı?
Ciddi
soruyorum var mı hatırlayan? 5 Ocak'ın bu adamın da ölüm
yıl dönümü olduğunu hatırlayan var mı?
Bense
meraktayım, acaba o hainin cenaze törenine kaç kişi "katılmak
zorunda" kaldı, kaç kişi "ağlayarak" katıldı?
Acaba Rahmetullah Efendi, cenaze cemaatine "merhumu nasıl
bilirdiniz, hakkınızı helal ediyor musunuz?" diye sordu mu?
Sorduysa nasıl sesler çıktı?
Size
bir "kahraman şehit" bir de "hain ölü"
yazdım.
Şehidimiz
Fethi Sekin'e yüreğimden dualarla rahmet diliyorum. Ama o "hain
ölü" İzzet için Allah'tan dileğim, onu mahşerde, sessiz
kaldığı şehitlerle karşılaştırması.
Ne
hazindir ki millet olarak hainimiz de çok ama bizi ayakta tutan
galiba o gül yüzlü tüm şehitlerimiz!