Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ağustos 2024 Perşembe

GÖRDÜĞÜM LÜZUM ÜZERİNE: "AİDİYETSİZLİĞİN BÖYLESİ"!

 

Bağımsız ve bağlantısız kaleme aldığım ilk yazının konusunun, ölümüne sevdiğim şehrimin mesleğim olan basını olacağını bilemezdim.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul merkezli ve vergisini de İstanbul’da ödeyen bazı gazete yönetimleri, İzmir’de kendi kontrollerinde yayınladıkları ekleri kapatma kararı almışlar. Oralarda çalışan gazeteci kardeşlerim için tabii ki çok kaygı verici bir gelişme. Lakin başta İzmir Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere, İzmirli iş insanlarının örgütlerinin üst üste “salya sümük” açıklamaları benim asfalyaları attırdı.

İşin garip tarafı o açıklamaları yapanlar acaba gerçekten ne söylemeleri gerektiğini biliyorlar mı? 1993’ten beri İzmir’de televizyon gazeteciliği, köşe yazarlığı yapan bir İzmirli olarak, İzmir’in bugünkü kimlik yozlaşmasının birincil nedeninin, İzmir sermayesinin şehir aidiyetsizliği olduğunu biliyordum da bu kadarını da beklemiyordum.

Ama asıl tuhafıma giden İGC’nin bu olayı hiç olmayacak kadar abartıp, konuyu “İzmir’in sesini kısma” noktasına getirmesi. Ardından EGİAD ve İZSİAD da adeta “salya sümük” 2 üç sayfalık İstanbul gazete ekleri için feveran etmeleri.

Peki neden böyle oldu da benim "asfalyalar" attı?

Yerel basın ve medyada olmayanlar hatırlamaz, mesleğe “basın danışmanlığı” ile başlayıp, İstanbul’un eklerinde “gazetecilik” yapanlarsa hissetmez! 90’lı yıllarda İzmir gazeteleri, İzmir ve İzmirlinin sesini Türkiye’ye değil dünyaya duyuruyordu. Yayın yapan televizyonlarsa ki, EGE TV, Kanal 1, SKY ve Yeni Asır TV, daha sonra İzmir TV, Kanal 35 TV, İstanbul merkezli ekranların İzmir’de caka satmasını ciddi ciddi engelliyordu.

Peki bu TV ve gazeteler nasıl yaşıyordu? İşte olayın en ince tarafı. Çünkü 90’ların başında İzmir’in kimlik sorunu yoktu. Demografik durumsa İzmirlilik üzerineydi. Henüz siyasi partilerde nepotizm ve feodal kayırmacılığı “demokrasi” sanmıyordu. Burhan Özfatura, Yüksel Çakmur, Kutlu Aktaş, Metin Öney, Kemal Anadol, Ahmet Ersin, Ekrem Demirtaş, Tuğrul Yemişçi, Cemal Tercan ve Mehmet Ali Susam, Salih Esen, Atıl Akkan, Necip Kalkan, İsmail Sivri, Erol Akıcılar, Yılmaz Temizocak, Esin Özgener, Ender Yorgancılar ve adını hatırlamadığım pek çok irade, her ne olursa olsun İzmirli olmanın gururunu yaşar ve yaşatırdı.

Başlı başına Yeni Asır bir okul ve ekoldü, Telgraf, akşam üzerleri çıkar ama Sezer Doğan İzmir basınının ağabeyi, babası gibiydi. Kordon’da rakipler oturur, bira, çay içer günü tartışırdı.

İşte bu olağan üstü uygar durum, İstanbul baronlarının dikkatini çekti. Sanıyorum 90’ların sonunda ilk “ek” açıldı… Sonra diğerleri… Bu arada adına “haber ajansı” denilen kuruluşlar da açılmaya başladı.

Fakat her şeye rağmen İzmir iş dünyası özellikle Ekrem Demirtaş ve Necip Kalkan’ın irade olduğu dönemlerde İzmir Basınını “yok saymadı”.

Bir zaman sonra önce İzmir iş dünyası, özellikle basın, halkla ilişkiler ve ajans işlerini İstanbul’a kaydırdı. Bu durum ileride İzmir Büyük Şehir Belediyesi'nin de İzmir basınıyla “reklam ilan” konularını İstanbul’daki İzmir bilmez, küstah ajanslara vermesiyle devam etti.

2000’le başlar İzmir özgün ve özgür basınının güç kaybı… İş dünyasındaki koltuk değişimleri, İzmir şirketlerinin ve tabii Yeni Asır gibi İzmir’in en önemli basın kuruluşunun İzmirli olmayanlarca satın alınması, belediyelerin basına ayrımcı yaklaşmaları ve kadrolarına İzmir dışından İzmirli olmayanları getirmeye başlamaları, bazı talihsiz ve kaygı verici maddi menfaat savaşlarının da başlamasına neden oldu.

Bu arada hemen belirtmeliyim, İzmirli gazeteciler arasında, rekabete rağmen dostlukların, arkadaşlıkların, yardımlaşma ve dayanışmanın yapaylaşması da 2000’le birlikte başladı. Hatırlatmalıyım, 1990’larda bir TV muhabiri, maaşıyla yuva kurma becerisi gösterirken, 2024’te sefalet ücreti olan asgari ücretle özgürlük mücadelesi veriyor görünüyor.

2000’li yıllar İzmir’in televizyonlarının kapanmalarını getirdi. İstanbul ekranlarında alenen İzmir’i yok sayan, güya demokrat ama zır cahil ekran kuşlarının İzmir’de idol olarak görülmesine yol açtı. İşte İzmir’in iş dünyasının, İzmir’e yabancılaşması, İzmir’in dinamik ve potansiyellerini bilmemesi, basınıyla iletişimi koparması ve İstanbul’u bir “amaç” görmesi İzmir’in o asırlık basın anlayışını da bozdu.

Şu anki Ticaret ve Sanayi Odaları ve Esnaf teşkilatlarıyla irili ufaklı, kadınlı erkekli sermaye örgütlerinin İzmir anlayışlarının olmadığı ya da darlığı, İzmir aidiyetlerininse kesinlikle sıfır düzeyinde olduğunu, son açıklamalarda görebiliyorum.

Oysa Mahmut Özgener de Ender Yorgancılar da İzmir’in çocukları, babalarının İzmir ekonomisine, sosyal hayatına katkılarını kimse unutmaz. Lakin örneğin merhum Sancar Maruflu’nun şirketi Hisdaş’ın yaşadıklarında, İzmir’in yabancılaşmaya başlayan siyasi aktörlerinin ve tüm ilişkilerini İstanbul’a devreden şirket sahiplerinin vebali bulunmaktadır.

Ciddi olarak meraktayım. İGC, İzsiad ve Egiad gerçekte neden bu kadar üst perdeden tepki koydular, eklerin kapanmasını İzmir’in sesinin kısılmasına bağladılar? 

Kendileri değil mi İstanbul boyalı medyasını, riyakar ekran aktörlerini, İzmir’e “kahraman” “duayen” “eşsiz” diye dayatan?

İGC değil mi gazetecilerin önemli günlerinde kendi meslektaşlarına mikrofon vermeyip ya da sadece başkanın seçmenlerine veriyormuş gibi, yapıp, İstanbul’dan gelenleri Kordon’da ağırlayan? İGC son yıllarda “gazetecilerin gazetesini” dahi antidemokratik bir bakış açısıyla İGC’nin çiftliği yapmadı mı? İGC tüm gazetelere, haber sitelerine, internet televizyonlarına, dergilerine eşit mesafede mi duruyor?

Gelelim yazları Çeşme kışları Kordon yaşantılarında “iş dünyası” oluşturan muhteremlere. Açıkça soruyorum şimdi, siz İzmir’de kaç gazete yayınlanıyor biliyor musunuz? Bu gazeteler nasıl yayınlanıyor biliyor musunuz? İzmir’de muhabirlik yapmanın güçlüğünü ve bu çocukların nasıl sefil ücretlere mahkûm ve muhtaç olduklarını biliyor musunuz? Sizin reklam ve ilan şirketleriniz neden İstanbul üzerinden iş götürüyor?

İstanbullu tüpçü ek kapatıyor diye bunca salya sümük tuhaf isyanı, YENİGÜN, İLKSES, EGE TELGRAF, HABER EKSPRES, YENİ BAKIŞ, TİCARET GAZETESİ, İZ GAZETE, YENİ İZMİR GAZETESİ kapansaydı yapacak mıydınız?

Evet 9 Eylül Gazetesi’ni saymadım zira o gazete “gazetecilerin” değil İGC Başkanının gazetesi.

Hep söyledim yine söylüyorum. 

İstanbul’un ağır kapitalist baskısı İzmir’i kendi köyü haline getirecek. İzmir’de son 20 küsur yıldır, CHP yerel iktidarına rağmen, son seçimlerdeki nepotizm tsunamisi ne yazık ki iradelerden “İzmir aidiyetini” yok etti. 

Bugün İzmir’in sokaklarında kaybolacak kadar İzmir cahili olanlar, İstanbul, Malatya, Muğla, Batman'dan getirilip İzmir’in kaderine hükmedecek siyasi noktalarda konuşlandırılıyorlar. Şahsen ben, 30 yıldan fazladır bu kentin sokaklarındayım ama ilk kez yabancılık çekiyorum.

Söyler misinin bu işin sonu nereye gider? 

Neden İzmir’de “cahile alim boğdurma” işinin azmettiricileri belediyeler, partiler, iş dünyası örgütleri ve İGC? 

Neden İzmir’de empati, vicdan, merhamet, sorgulama, vefa, geçmişe sahip çıkma kalmadı? Neden artık İzmir'de gazeteci, gazetecinin dedikodusunu yapıp itibarsızlaştırmayı rekabet sanıyor? 

Sözün sonuna gelince.

İGC yönetimi de bilsin ki!

İş Dünyası da bilsin ki!

CHP’den başlayarak tüm siyasi aktör ve kurumlar bilsin ki!

İstanbul gazetelerinin ekleri İzmir’de kapandı diye saçma sapan karşı çıkan tüm samimiyetsiz ve kendi kentine kör olanlar bilsin ki, bu can bu tende oldukça susmayacağım. Yazmaya ve konuşmaya devam edeceğim.

Buyrun elinizden geleni ardınıza koymayın zira rızkı veren Hüda'dır, kula minnet eylemem!



BUGÜN 12 EYLÜL VE AMACA ULAŞTI EMPERYALİZM YA CHP?

1980'in 12 Eylül'ü #AtatürkCumhuriyeti'ne karşı yapılmış darbeydi ve başarıldı ne yazık ki! Bugün 12 Eylül önces...