Kimse kusura bakmasın, iş dünyasında hele de İzmir’de maliyet hesabı yapmadan doğayı koruyan yok denecek kadar az. İşadamı dediğim grubu da sadece sanayicilerle sınırlamıyorum. İzmir’in geleceğini yer yer tehdit eden bir işadamı grubu da inşaat müteahhitleri çünkü.
Kabul etmemiz, ezber bozmamız gerekiyor. Çevreyi kirleten sanayicilerdir. Çünkü sanayi devriminin çıkışında insani hiçbir değer yoktu ki ağacın, denizin olsun. Yap fabrika, üret bir şeyler ama nehirler kirlensin, ormanlar yok olsun.
Çimento fabrikaları, santraller, her çeşit üretim ne yazık ki getirdiği nimet kadar yaşamsal külfete de yol açtı, doğa kirlendi, çevre felaketleri oldu.
Dünyada pek çok ülke sorunun farkına vardı ve “başlarım lan gelen paraya” diye haykırıp, iş dünyasının doymak bilmez hırsına da eyvallah etmeden kriterlerini koydu. Hiç gitmedim ama Almanya kadar çevre kriterlerine düşkün başka memleket yok diyorlar. Adamlar kentin ortasına çimento fabrikası, termik santral kurmuş da bacalarından sadece su buharı çıkarmış.
Ama bizde “çevrenin içine etmek” şan olmuş. İşte Yeşildere size… Yıllarca dericiler kirletti, devlet seyretti, belediyeler oynaştı ama sonuç ortada. Dericiler gitti ama pislikleri hala ortada. O bir zamanların “yeşil” ve “kurbağalı” deresi şimdi oldu “pislikdere”…
Ya Gediz?
Hala kirletiliyor ama gelin görün ki koca koca Valiler bakanlar falan zırt pırt toplantı düzenleyip “Gediz’i kurtaralım” nutukları atıyor. Biz de gülüyoruz ağlanacak halimize.
El alemim ülkesindeki çimento fabrikalarının bacalarından su buharı çıkar bizimkilerin çimento tozu. Naldöken olmuş “Tozdöken”! Çatılar, kiremitler, ağaçlar hepten beyaz gri arası… Ağaçlar her gün “yıkansa” bile gitmiyor o yeşili mahveden gri…
Çevre yok olurken öksüren yavrulara, kanser olan insanlara değinmeyeceğim bugün. Ben yazmaktan, konuşmaktan sıkılıyorum ama “muhataplarda” maşallah “üç maymun” modunda.
Nasıl oluyor da ecnebinin çimento bacasından “su buharı” çıkarken bizimkilerden “çimento tozu” çıkıyor? Soru bu! Cevap? Yok işte… Olan da “maliyete” dayanıyor ki, isyan edesim geliyor, senin maliyetine de parana da kârına da diye… Oysa “öte tarafa” kimse para götüremeyecek lakin “gök kubbede hoş sada bırakmanın” ne kadar paha biçilmez olduğunu anlayamıyoruz hala.
İşte size “gök kubbede hoş sada bırakacak” bir adam!
Hem de “iş” adamı!
Cem Bakioğlu.
Geçen hafta bazı gazetelerde küçücük bir haber vardı, dikkatinizi çekti mi bilmem?
“İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi‘ndeki (OSB) tesislerinde Bakioğlu Holding’e bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren Enternasyonal Gravür A.Ş., sektöründe benzersiz nitelikte bir yatırıma imza atarak Atıksu Arıtma Tesisi'ni devreye aldı. Artan sanayileşme ile birlikte özelikle birçok sektörü bünyesinde barındıran OSB'lerde üretilen atık sular, doğru yönetilmediği takdirde doğal kaynakları günden güne artan bir hızla kirletiyor. Buna karşılık 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, endüstriyel nitelikli atık suların OSB yönetiminin belirlemiş olduğu kriterler uyarınca arıtılması ve sonrasında Organize Sanayi Bölgesi kanalizasyonuna deşarj edilmesi gerekiyor.
Rotogravür silindir işleme sektöründe her alanda öncü faaliyetleriyle tanınan Enternasyonal Gravür A.Ş., kapasite artırım yatırımlarına paralel olarak eski arıtma sistemini kullanım dışı bıraktı ve 200 metre kare alana kurulu, 60 metre küp/gün kapasiteye sahip yeni arıtma sistemini devreye aldı.”
Ne diyorsunuz?
Cem Bey’in iştigal alanları çok riskli. İstese “maliyet hesabı” yapar, çevreyi, doğayı, geleceği falan da “hesaba” katmaz, çatır çatır üretir ve kazanır. Çevrenin ve insanların canına da okusa, örnekleri çoktur, ne devlet ne medya bir şey demez, hatta şirket bütçesinden “reklam payı” ayırır, medyaya dağıtır, medya da “kirlettiği” halde onu “çevre dostu” ilan eder!
Bu işler böyle yürümüyor mu?
Ama Cem Bakioğlu Ege Orman Vakfı samimiyetiyle yaklaşıyor şirketlerinde de…
Ne diyeyim?
Bazıları gibi “reklam çevreciliği” ile “sözde” olmak var, Cem Bey gibi “özde çevreci” olmak var!
Haydi cevaplayın kim “hoş sada bırakacak” sizce “gök kubbede”?