Gerçek olan “gerçeklerden” o kadar
bihaber yaşıyoruz ki, hatta yaşadıklarımızı, yaşadıktan sonra derhal unutuyor
ve bize “karanlık ellerin” dayattığı kadar hatırlayıp “doğru” yaptığımızı
sanıyoruz.
Ne kadar “zavallı” ve acınacak bir
durumdayız Allah bilir…
27 Ağustos 2012’de oynadığı parkta
nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla öldürüldü 6 yaşındaki dünyalar
güzeli Umut…
2013’ün ilk dakikalarında ise çatıdan
yeni yıl fişeklerini izlerken, yine nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla
da 11 yaşındaki dünyalar güzeli Arif öldürüldü.
Umut kadar yer tutmadı Arifcik muhterem
medyamızda…
Nedendir, niçindir bilemem.
Sonra dendi ki “Umut’un katil zanlısı
yakalandı”.
Sevindik tabii… Tesadüfen de olsa bir
çocuk katilinin yakalanması toplumsal huzur için çok önemli çünkü. Çünkü böyle
sağlanır devlete polise sonsuz güven… Ancak 2013’ün temmuz ayında bir haber
daha çıktı, Umut’un katil zanlısı diye ilan edilen şahıs, ikinci duruşmada
“delil yetersizliğinden” tahliye olmuştu.
“Nasıl olur” dedik hep birlikte… Demek
ki bir yerlerde ciddi hata yapılmış, toplumsal baskıya karşın “kaplama” bir
“katil mi” icat edilmişti yoksa?
Olur muydu böyle şey?
Ancak Umut ile Arif’in kanları
kurumadan, arada bir tarihte İstanbul’a turist olarak gelen Sierra isimli bir
hanım da öldürüldü. İstanbul medyası, Amerikan medyası falan ayağa kalktı.
Amerika’dan polisler, dedektifler geldi ve katil yurt dışında yakalanıp paketlendi.
Ne müthiş ama değil mi?
Gel de şimdi başka şeyler düşünme!
Umut ile Arif’in katilleri belli ki
ortalıkta dolaşıyor hala… Ya da “delil” bulunamıyor.
İzmir’de “maganda terörünün” her cinsi
yaşanıyor. Normal bir basın olsak gök kubbeyi aşağı indiririz. Çünkü görevimiz
bu. “Müdürüm” yalakalığı yerine “Sayın Müdür” veya “Müdür Bey” hatta “Sayın
Vali” diye çıkışır, sayfalarımızda, ekranlarımızda bıkmadan usanmadan gideriz
bu cinayetlerin üzerine. Baskı kurarız polis üzerine. Kurarız, kurmamız lazım,
kurmalıyız çünkü “maganda kurşununun” yarın kimlerin evladını bulacağının
garantisi yok.
Şu anda İzmir sokaklarında özellikle
emniyet ve asayişle ilgili pek çok sorun yaşandığı halde “yaşanmıyormuş” gibi
yapmak ve yansıtmak hele de maganda terörü sanki “çocukken oynanan oyuncak
silahlar” yüzünden oluyormuş gibi sulu zırtlak ve reklam kokan çalışmalar
yapmak da bana doğru gelmiyor. “Cambaza bak’ın” yeni taktiği sanki bazı
gazetelerin “mükemmel” bir işmiş gibi pompaladıkları kampanya. “Büyük resmi”
fark etmeden küçücük bir fırça ayrıntısını “ana sorunmuş” gibi göstermektir
sadece.
Maganda terörünün nedenini çocukların
oynadığı oyuncaklara bağlayıp “oyuncak silahınızı getirin topunuzu götürün”
demek ne demek Allah aşkına? Türk çocuklarının erkekleri tabanca kızları
bebekle oynayıp büyüdü, tabancayla oynayanların tümü katil mi oldu? Bu mudur
neden? Diyelim ki tüm oyuncak silahları kaldırdınız peki medyadaki şiddet?
Bilgisayar oyunlarındaki şiddet? Ekonomik sefaletler, cehalet, dayanışma ve
paylaşmanın olmayışı? Buna da çözüm bulacak mı o oyuncak şirketiyle bilmem ne
“giad”?
Peki, bu gazetelerle oyuncakçının
yaptığına bizzat Vali ve Emniyet Müdürü’nün katılımına ne demeli? Devlet
vatandaşa karşı görevini yüzde yüz yerine getiriyor da iş oyuncak silahlara mı
kaldı? İşte “cambaza bak” burada başlıyor işte. Biz “hani katiller” diyoruz
bazı meslektaşlarımız da “çocuklar silahı bıraksın topla oynasın” diyor işte!
Sanki futbol sahalarında güller atılıyor!
Haftaya böyle girmek istedim. Her türlü
huzuru yerine getirdikten sonra böyle kampanyalar huzurun süsü olabilir. Ancak
sokaktaki vehameti bilmeden, yaşamadan “seçkinci” yaşam bakışlarıyla “sorun
çözmeye” girişmek aklımıza doğrudan o “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler”
diyeni getiriyor.